TATLI DİL ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Kabalığın ve nezaketsizliğin “samimiyet-dürüstlük” olarak algılandığı bir çağa doğru koşarak giderken, birlikte yaşam için önemli bazı değerlere vurgu yapmak gerektiğini düşünüyorum. Tatlı dil, bunlardan biri…
Tatlı dilli olmak mümkün mü, yoksa bu bir beklenti mi?
Uluslararası bir çalışmada, çalışmaya farkı ülkelerden katılan yabancılarla tek Türk çalışırken, birbirilerine karşı hitapları ve birlikte çalışma şekilleri çok dikkatimi çekmiş ve onlara çok özenmiştim. Kullandıkları cümleler her zaman motive edici ve nazikti.
İkili ilişkilerde, ailede veya toplumda birlikte yaşamı kolaylaştıran ve iyileştiren tatlı dil ile ilgili eski bir Türk atasözü var:
“Aklın süsü dildir, dilin süsü söz, insan süsü yüzdür, yüzün süsü göz.”
Bu atasözünden tatlı dilli olmak için zihinsel kapasiteyi geliştirmek gerektiğini ve tatlı dillin samimiyetini, söyleyenin gözlerine bakarak anlamak gerektiğini anlıyorum.
11. yüzyılda yazılan ilk Türkçe siyasetname olan Kutadgu Bilig’de de devleti yöneten beylere şu tavsiye edilir:
“Esenlik dilersen, eğer kendine,
Kötü söz söyleme, yön ver diline”
Okuduklarım ve gözlemlediklerim, beni sorgulamaya yöneltti, diğer kişilere karşı tatlı dilli olmak mümkün müydü, samimi mi yoksa bir gösteri miydi?
Bu sorgulama da şunları keşfettim:
Öncelikle gerçekten bir kişi tatlı dilli ise, karşıdaki kişinin kim olduğuna bakmaz, karşısındakine göre diline yön vermez. Nabza göre şerbet vermez. Doğruyu, kardeşlik anlayışı içerisinde ve motive edici bir şekilde zekice söyler.
Bir diğer bulgum; sözcükler, zihnin ve kalbin kapılarıdır, yani son çıkış noktalarıdır. Bu nedenle, insan zihninde ve kalbinde olanı dışa yansıtır, kapının dışına çıkarır. Yani insanın içinde ne varsa sözcükleri de onu ele verir; ya ruhunun güzelliğini ya da karanlığını yansıtır.

Son olarak tatlı dil, kucaklayıcıdır, kimseyi ve hiçbir şeyi dışarıda bırakmaz. Ayrıştırıcı, bölücü ve nifak sokucu değildir. Yani günümüzdeki yılan dilli veya sivri dilli kişilerin, bulunduğu ortamlarda soğuk rüzgârlar estirip, insanları ayrıştırdığını gözlemliyoruz. Oysaki yine bir atasözümüz der ki “Tatlı dil, yılanı bile deliğinden çıkarır.”
Böyle kriterler olunca, tatlı dilli olmak zor gibi görünmektedir. Bu yeteneği kolaylaştırmak ve geliştirmek, insanın kendini daha iyi kılmasıyla, gün be gün tanıması ve yönetmesiyle mümkün görünmektedir.
Tatlı dilli olmak, yalan söylemek demek değildir.
Tatlı dilli olmak, alttan almak, pasif hoşgörü* göstermek de değildir.
Tatlı dilli olmak, “sanal bir görüntü**” de değildir.
Tatlı dil, karşıdaki kişiyi daha iyi yapacak bir teşviktir.
Tatlı dil, gerçek, faydalı ve iyi olanı ifade etme becerisidir.
Tatlı dil, ağzımızdan çıkanlarla kirlenmemektir.
Tatlı dil, sözcüklerle müzik yapmaktır. Gürültü yerine armonik ses oluşturmaktır.
Tatlı dil, şiirseldir.
Tatlı dil, yumuşaktır.
Yaşadığımız hayatı güzel kılacak bize bağlı bu beceriyi geliştirmek istiyor muyuz? Benim yanıtım; İkili ilişkilerde-ailede veya toplumda huzur arıyorsak, evet.
Hepimiz için, tatlı dilli insanların olduğu bir toplumda yaşamayı diliyorum.

*Pasif hoşgörü; hoşgörü erdeminin arkasına gizlenen eylemsizlik hâli.
** Sanal görüntü; kişiliğin maskelerinden biri olarak, örneğin yüzü ağlayan kalbi gülendir.

OYA UYSAL

Aktiffelsefe Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir