VEFA ERDEMİ

“Kalkayım gideyim, dünyayı gezeyim,

Vefalı kim acep, dünyada, bileyim.

İnsan ender oldu, nerde bulmalı,

Arar bulunursa, arayıp göreyim.

Her arzumu buldum, insan bulmadım ben,

Eğer bulsam, arzum, yüzüne bakayım.

Vefa pek kıt oldu, cefa[1] doldu dünya,

Vefa kimde acep, az’cık isteyeyim.

….

İnsan adı kaldı, insan tavrı gitti,

Bu tavır nerede, ben takip edeyim.”

Kutadgu Bilig[2], Yusuf Has Hacib

Bundan 1000 yıl önce yazılmış Kutadgu Bilig adlı Türk edebiyatının ilk siyasetnamesinde, vefa erdeminin yok olduğundan dem vurulmasını, acıyla okudum.

Kitapta, bu erdemin İNSAN olmanın önemli bir niteliği olarak belirtilmesi, bu erdem olmadığında toplumsal yaşamın sıkıntıya düştüğü ve cömertlik, doğruluk, dürüstlük, güven, sözünde durma, minnettarlık, iyilik erdemlerine sahip olan, seven kişide görüldüğünün belirtilmesi, VEFA erdeminin ne kadar üst bir değer olduğuna işaret etmektedir. Benzer bir şekilde 500 yıl önce yazılmış Dede Korkut Hikâyelerinde de bu erdemin yoğun olarak işlenmiş olması, o dönemdeki toplumumuzda bu değere ne ölçüde önem verildiğini görmemizi sağlar.

İnsani değerleri ifade eden doğal içsel güç anlamındaki erdemlerimiz gerek kendi içsel tutarlılığımız gerek toplumsal yaşamdaki uyumlu birlikteliğimiz için kaçınılmaz, evrensel ve zamansız kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır.

1300’lü yıllarda Edip Ahmet Yükneki’nin yazdığı Atabetü’l Hakayık (Gerçeklerin Eşiği)[3] adlı kitabında dünyanın bozulmasının sebebi, “ahlaksızlık” yani evrensel ve zamansız değerleri yitirmek olarak gösterilmiştir.

Bu dünyada insanlık kötüdür;

Yazık, hani insanlık nereye gitti?

Vefa gölünün suyu çekildi, kaynakları kurudu;

Denizlerden daha engin cefa doldu taştı

Dünya düşmanlık, cefa ve eziyetle doldu;

Hani bir vefalı; varsa ara bakayım.

Sen (kendin) bozuksun onun için dünya bozuldu

Niçin bu dünyadan şikâyet ediyorsun.

Tarih okuduğumuzda, içimizde gelişen birçok erdemden biri de vefa olur, çünkü bugün insanoğlu uygarlığını, tarihteki kimileri bilinen ama birçoğu bilinmeyen isimsiz kişilere borçludur. Onlara ne kadar vefasızlık ettiğimizi gördüğümde ise, insanlık adına kalbim kırılır. Üniversite çağlarında, Mozart’ın garipler gibi toplu mezara atılmış olmasını ve böyle bir dâhinin mezarının bile bilinemiyor olduğunu öğrendiğimde, insanlık adına utanç duymuştum.

Sonraki yıllarda bu ve benzeri olaylara sürekli denk geldim. İnsanlar neden, insanlık adına iyilik, güzellik, adalet ve doğruluk için çalışan kişileri unutur? 21. yüzyılın başlarındayız. Erdemlerin kişisel ve toplumsal yaşamda önceliğini yitirdiğini, dolayısıyla uygulamalarının azaldığını ve ne yazık ki gelecek kuşaklara aktarılamadığına, tanık olmuyor muyuz? Eğitimin, araştırma ve örnek olma ile olduğunun bilincinde olarak; unutulmasına göz yumduğumuz her değerin, yaşamımızı giderek çekilmez hâle getirdiğini acıyla, tespit etmiyor muyuz?

Ne yapmak gerekir?

Hafızayı canlı tutmak gerekir, bunun için edebiyattaki örnekler kadar canlı örneklere de ihtiyaç vardır. Hafıza, insanoğlunun kimliğini bilmesinin yegâne yoludur. Nereden geliyorum sorusunun yanıtı, hafızanın içerisinde gizledir. İnsanoğlunun, yolunu ve kim olduğunu kaybetmemesi için, insanlık tarihi ve edebi-klasik eserler okuması ve erdemleri uygulaması şarttır.

Vefa erdemi sözlüklerde, sevgiyi sürdürme, dostluk bağlılığı, sözünü tutma, dostluk-mutluluk borcuna sadık olma, görevini yerine getirme, sevme şeklinde tanımlanmıştır. Bu erdemin içerisinde sadakat vardır, fedakârlık vardır, bağlılık vardır, irade, aşk ve zekâ vardır. Minnettarlık duyduğun şeye karşı sürekli bir saygı ve sevgi vardır.

Nazi soykırımından kaçarak Türkiye’ye sığınan ünlü bakteriyolog Hugo Braun, Atatürk’e o kadar minnet borçluydu ki savaş sonrasında Almanya’ya çağrıldığında “bu vefasızlığı yapamam” demiştir.

Bu erdem, Mevlânâ’nın da gündemine girmiştir: “Vefasızlara gitme onlar birer yıkık köprüdür.” der, yani vefaya sahip olmayanlar, güvenilmezdir der.

Şair Sadi-i Şirazi, “Bülbülden vefa ummayın; çünkü her dem başka bir gül üzerinde öter.” diyerek, aynı noktaya vurgu yapar.

Vefanın hukuk kurallarında da geçerliliği vardır: Ahde Vefa (Latince: Pacta Sunt Servanda) kelimesi içindeki Pact, anlaşma demektir. Birlikte yaşamı bağlayan tüm yasa, yönetmelik ve her türlü mevzuat içerisinde Ahde Vefa en tepede yer alır, çünkü anlaşmaya uyacağının sözünü vermektir.

Vefa, sadece insanlar arasındaki ilişkilerde uygulanan bir erdem değildir; insanın en değerli fikirlere, eylemlere, ilkelere ve kutsal olana karşı da tutarlı olduğunu gösteren bir erdemdir. Bu erdemle, kişinin karşısındaki unsurla arasında kırılamayacak bir anlaşma oluşur.

Vefa, kör itaat veya inatçılık değildir; böyle olsaydı doğruluk, dürüstlük, zekâ ve yukarıda sayılan diğer erdemlerle kardeş olamazdı. Vefa, o fikre, ilkeye, kişiye veya anlaşmaya uymaktır, sözünü tutmaktır.

İnsanlığın bireysel ve toplumsal olarak ilerlemesine, gelişmesine katkıda bulunan herkese karşı, hepimizi vefakâr olmaya davet ediyorum. Unutmayalım, hatırlayalım, hatırlatalım. Bugün bir uygarlıktan bahsedebiliyorsak, yıkmaya çalışan yığınlara karşın, inşa eden o bir avuç insanların sayesindedir.

Bize öğreten, bizden öncekilere saygılarımla.

[1] Cefa: Büyük sıkıntı, Türk Dil Kurumu

[2] Kutadgu Bilig (kut+ad-gu bil-i-g “mesut olma bilgisi”), insana her iki dünyada saadete ermek için takip edilecek yolu göstermek amacıyla kaleme alınmış bir eser olup iddia edildiği gibi mansıp sahiplerine ahlâk dersi veren kuru bir öğüt kitabı değil, insan hayatının anlamını tahlil ederek onun cemiyet ve dolayısıyla devlet içindeki görevlerini belirleyen bir hayat felsefesi sistemidir., İslam Ansiklopedisi

[3] Kitap, dünyayı, tanrıyı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceği, ahlaklı insan olmanın yollarını, ahlak ilkelerini açıklamış, çeşitli ahlaki öğütlerde bulunmuştur., https://www.turkedebiyati.org/Atabetul-Hakayik.html

OYA UYSAL

Aktiffelsefe Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir