ALIŞVERİŞ, ALMAK VE VERMEK
Alışverişi sever miyiz? Yeni şeyler almayı, artık kullanılamayan şeyleri değiştirmeyi ya da en son çıkanı almayı sever miyiz? Yoksa sadece bir şeye çok ihtiyacımız olduğunda mı alışveriş yaparız? Cevabımız her ne olursa olsun, alışverişi bir şeye ihtiyaç duyduğumuzda yaparız. İhtiyacımız olan ise bizde neyin eksik olduğunu düşünüyorsak odur ve onu alırız.
Başka bir bakış açısından bakacak olursak ne bizi veya ihtiyaçlarımızı tamamlarsa onu alırız. Yani dolu olanı alırız. Bize bir şey katacağına inandığımız şeye sahip olmak isteriz. Bize bir şey katması için de, bir eksikliğin tamamlanması gerekir. Aldığımız şeyin bize bir değer katması gerekir. Bir eşya alırken, kıyafet alırken, aldığımız nesne bize bir değer katar.
Kimi sırf marka olduğu için, marka gücünü alabiliyor olmak ister. Kimi herkes o üründen kullanıyor, benim diğerlerinden neyim eksik diye almak ister. Kimi benzemek istediği insanların kullandığı eşyayı alarak değişmek istediği insan gibi olmak için almak ister.
Aldığımız şeyler ile kendimize değer katarız. Aldığımız ürünün değeri ile kendi değerimiz birleşir ve yenilenmiş veya güçlenmiş oluruz ya da öyle hissederiz.
Hadi gelin konuya bir de başka yerden bakalım. Alma tarafından bahsettik. Peki, kelimede veya eylemde geçen “verme” hakkında ne düşünüyorsunuz? Biz hayata ne değer katarız? Hangi eksiklikleri gideririz. Hangi meziyetlerimiz ile insanlara, hayvanlara, bitkilere, yaşadığımız eve, çevreye değer katıyoruz?
Eğer alışverişi bir değer katma işi olarak değerlendirirsek, biz hangi değerleri alıyoruz ve daha önemlisi hangi değerleri veriyoruz? Bir arkadaş edinmek için, insanlar bizde bazı değerleri görmek ister ki arkadaşımız olsun. Belli değerlere sahip olmadığımızda, hiç vermeden almaya başladığımızda yalnızlaştığınızı hissettiniz oldu mu? Ya da bir iş yerinde çalışırken bizden oraya bir değer katmamız istenmedi mi? Birileri o değeri katamadığında işten ayrılmadı mı?
Almak ve vermek. Nefes gibi bir denge işidir. Değer katarız ve değerli olanı alırız. Değerli olarak neyi görüyorsak ona yöneliriz. İnsanlar bizden alabileceği değerler olduğunda bizimle olmak ister.
Değer kavramını biraz açalım. Standart bir örnekle başlayalım, diyelim ki bir öğretmeniz öğrencimiz hangi değere sahip olsun isteriz? İlk akla gelen çalışkan olması değil midir? Diyelim ki işvereniz, kiminle çalışmak isteriz? Verdiğimiz işi yapabilme sorumluluğuna sahip birisi değil mi? Kime zamanımızı vermek isteriz? Hoş sohbet ve güvenilir olana değil mi?
Farkında olsak da olmasak da, hayatımızın her alanında değerli, erdemli olanı arıyoruz. İş, arkadaş, eş hatta bir eşya alırken bile farkında olmadan ne kadar erdemli diye bakıyoruz. Örneğin ne kadar dayanıklı? Çünkü çalışkanlık, güvenilirlik, süreklilik, sözünde durma, dayanıklılık olmazsa olmazdır. Kimse güvenilmez olanı, tutarsız olanı almak veya bu özelliklere sahip olanla vakit geçirmek istemez.
Peki, aynayı kendimize çevirirsek? Kendimizi değerlendirirsek, bizde bu erdemlerden/değerlerden hangileri ne kadar var? Bulunduğum ortamı, kişileri, şartları değiştirmek için ben ne yapıyorum? Hangi erdemlerimle etrafımdakilere örnek oluyorum, ilham veriyorum? Alma – verme dengesinde ne durumdayım?
Daha yaşanılır bir dünya için dengeyi bulduğumuz, var olan erdemlerimizi güçlendirdiğimiz ve değerli olanı seçtiğimiz günler dilerim…
ILGIN ADIGÜZEL