AHİLERDE AHLAK ANLAYIŞI
SANAT VE ERDEMİ YAŞAM BİÇİMİ HÂLİNE GETİREN BİR KURUM OLARAK AHİLİK
Ahi Teşkilatı XIII. yüzyılın ilk yarısından XIX. yüzyılın ikinci yarısına dek Anadolu’da, Balkanlar’da ve Kırım’da yaşamış olan Türk halkının, sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlaki yönden gelişmelerini sağlayan kuruluşun adıdır. Yapılanmaya başladığı XIII. yüzyılın sosyal ve siyasi problemlerine karşı üyelerine çözümler sunmuş, vatan değiştiren bir halkı sosyal bunalımlara, kültürel yozlaşmalara ve ahlaksal bozulmalara meydan vermeksizin yeniden yapılandırmıştır.
Arap fütuvvetçiliğini Türk ahlaksal ve töresel yaşamı ile bütünleştirilerek ortaya konulan iyi huy ve erdemler birer kuru kural değil, yaşam gerçeği olarak irdelenmiş, hayatın tüm alanlarında kullanılacak yaşam kuralları hâline getirilmiştir.
Ahilik genelde meslek kuruluşu olarak anılsa da temelinde güçlü bir ahlak öğretisi vardır. Fütuvvet adı verilen öğretilerden esinlenen ahlak kurallarını meslek yaşamına uygulamışlardır. Ahilere göre “doğrulukla yapılmayan iş bereket getirmez, getirse de bu sürekli olmaz.”
Dönemin sosyal ve siyasal olayları fütuvvetten Ahiliğe geçişi hazırladığı için önemlidir. Ancak Ahilik kurumu XIII yy’dan XIX yy’a dek süren aktivitesi ile bu nedenleri aşmış, 6 y.y.’lık bir ahlak, meslek ve dayanışma örgütü olarak zamansallığın ötesine geçmeyi başarmıştır.
Ahiliğin kurumsal yapısı ve öğretilerine bakmadan önce doğuşunu sağlayan olaylara ve fütuvvet kavramına göz atmak gerekir.
Fütuvvetnameler Arap toplumunda çok eski çağlardan başlayarak, erdemli ve bilgili kişiler tarafından toplum düzenini ve güvenini sağlamak için formülleştirilmiş ahlaki öğretilerdir.
Fütuvvet kelimesi “olgunluk” anlamına gelir; peygamberler döneminden bugüne değin uzanan etik kurallar ve töreleri birleştirerek, yapılandırılan fütuvvetnameler IX. ve X. yüzyıllarda bazı örgütlerin temelini oluşturmuşlardır. Bunlardan en kayda değeri X. yy sonlarında kurulduğu Basra şehrini bir bilim ve sanat şehri hâline getiren, fütuvvet ahlakını eski Yunan eğitim ilkelerine göre üyelerine benimseten İhvan-ı Safa topluluğudur. Ancak fütuvvet tam olarak toplumsal bir yapı kazanamamış, daha çok aristokrat sınıfın yaşam kuralları hâlini almıştır. Fütuvvet kuralları pek çok farklı kişinin yazdığı fütuvvetnamelerde toplanmıştır. Farklı kişilerin yaptığı Fütuvvet tanımları bize Fütuvvetnamelerin içerikleri hakkında fikir verebilir:
– Kulun kendi nefsini başkalarınınkinden üstün ve değerli görmemesi.
– Dostların yanlışlık, eksiklik ve dil sürçmelerini bağışlamak ve görmemek.
– Kulun Tanrı için kendi nefsine düşman olması.
Fütuvvet’in tekil hâli olan ve olgun kişi anlamına gelen “Feta” ise “düşmanı olmayan kişi” olarak tanımlanır. Kur’an’da İbrahim, Yusuf ve Yuşa gibi peygamberler ve Ashab-ı Keyf (Yedi Uyurlar) “feta” olarak adlandırılmıştır.
Ahiler’in ahlaki, mesleki ve sosyal yaşam kurallarım topladıkları eserlere “Fütuvvetname ” adını vermeleri sonucu bu iki kurumun aynı nitelikte olduğu izlenimini yaratsa da uygulama ve içerik açısından her iki kurum birbirinden farklıdır.
IX. ve X. yüzyıllarda Arap egemenliğindeki topraklarda yoğun bir karmaşa yaşanmıştır. Aynı dönemde Türkler İslam’la tanışmış, geleneksel askerlik anlayışları ile önce pek çok Arap devletinin ordusunu sonrada yönetimlerini ele geçirmişlerdir. Bu gelişmeler halkı rahatsız etmiş, pek çok yerde isyanlar başlamış, başıboş ve işsiz kalmış gruplar bölgede tam bir terör estirmişler, toplumda parçalanmaya neden olmuşlardır. Dönemin Abbasi Halifesi Nasr Lidinillah bu sorunları ortadan kaldırmak, toplumsal barışı sağlamak amacı ile fütuvveti kurum hâline getirmeye çalışmıştır. Döneminin en ünlü bilgini olan Suhraverdi’ye bir fütuvvetname hazırlatmış ve 1182’de kendisi de fütuvvet elbisesi giymiştir. Tanınan, saygı duyulan pek çok sanatçı, devlet adamı ve bilgin fütuvvete davet edilmiştir. Bunların arasında fütuvvet elbisesini bizzat Suhraverdi’nin elinden giyen Anadolu Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubat da vardır. Bu olayla Anadolu bilgin, yönetici ve sanatçıları arasında fütuvvet yaygınlaşmıştır ancak XII. yy’da Anadolu fütuvvet mensupları kendilerine Ahi adını vererek yeni bir yapı altında birleşmeye başlamışlardır. Fütuvvete Türk töresel ahlakı, sanat ve meslek ilkeleri eklenmiş, yeni kuruluşun fütuvvetnameleri hazırlanmıştır. Ahi kurumu toplumun sosyal ve ekonomik gereksinmelerinden şekillenmiş olmakla beraber, ilkeleri Ahi Evran tarafından konulmuştur. Ahi Evran Anadolu’da kent ve kasabaları dolaşarak ahiliği örgütlemiştir.
Ahiler dini özellik taşımayan zaviyeler kurmuşlar, buralarda üyelerini özellikle gençleri meslek, sanat ve askeri açıdan yetiştirmişler, kendi aralarında hiyerarşik bir yapı içerisinde pek çok kültürel, sanatsal ve dayanışma ürünleri vermişlerdir. Ahilik kurumuna başlıklar altında göz atmak daha açıklayıcı olacaktır.
AHİ TEŞKİLATLANMASI
Ahilerin ilk teşkilatlanmaları Kırşehir, Eskişehir ve Ankara’da olmuştur. Ahiler kent ve kasabaları dolaşarak özellikle meslek ve sanat sahiplerini örgütlemişlerdir. Ayrıca Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı da kadınları bir araya getirmiş, özellikle savaşlarda etkinlik gösteren “Bacıyan-ı Rum”u kurmuştur.
Her kent ve kasabadaki gelir düzeyi iyi, meslek ahlakına güvenilen ve gençleri yönetebilecek nitelikte olan kişiler “Ahi Baba” olarak seçiliyordu. Ahi Babalar yamak, çırak, kalfa, usta hiyerarşisine dikkat ederek, gençlerin mesleği en iyi şekilde öğrenmesinden sorumludurlar. Ahi babaların ortak özellikleri üyelere örnek davranışlar sergilemeleri ve bağlayıcı kişiler olmalarıdır.
Ahiliğe girişte yapılan törende aday tıraş edilir, hırka ve şalvar giydirilir, kuşak kuşatılırdı. Daha sonra helva pişirilir, bu helvadan komşu şehirlere gönderilerek adayın üyeliği buralara bildirilirdi. Ahiliğe ilk giren kişi talip, sonra nim tarıyk (yola giren), en sonra sahib-tariyk (yol sahibi) olarak adlandırılır. Ahi örgütü mensupları üç gurup altında toplanabilir;
– Meslek erbapları
– Bilgin, sanatçı ve eğitmenler
– Askerler ve yöneticiler
Ahi örgütü içinde her esnaf ve meslek dalının ayrı birer loncası bulunurdu. Her loncada Ahi babası, ona vekalet eden Nakibi (mesleğin en yetkili kişisidir) esnaf arasındaki anlaşmazlıkları çözen Yiğitbaşı, mesleğe kabul törenlerini yapan Duacı, en az üç usta yetiştirmiş olanlar arasından seçilen Kahya (loncanın orta sandığının yönetiminden sorumludur) bulunur. Loncanın orta sandığına üyeler belli dönemlerde para verirlerdir. Her Ahi ihtiyaçlarını giderdikten sonra elinden 18 gümüş akçeden daha fazla parayı atıl tutamaz bu parayı orta sandığına verirdi. Bu paralar meslek sahiplerine sermaye sağlanmasında, evlenme, hastalık, ölüm gibi ihtiyaç zamanlarında ve pek çok toplumsal hayır işlerinde kullanılmıştır.
Kentin Ahileri her ay bir gün bir araya toplanır (Kahya Meclisi) ve mesleki sorunları tartışır, esnaf arası anlaşmazlıkları çözerlerdi. Yılda bir kez üç gün süren genel toplantılar (Üçler toplantısı) yapılır, bu toplantılarda genel durumlar tartışılırdı. Aynı şekilde yılda bir kez lonca üyeleri arasında kaynaşmayı sağlamak için kır gezileri düzenlenir, ayrıca gençler kendi aralarında belirli zamanlarda eğlence ve eğitim amaçlı toplantılarda düzenlerlerdi.
AHİLİKTE AHLAK
Ahi ahlakını biçimsel ve biçimsel olmayan olarak iki ayrı düzlemde incelemek daha doğru bir anlayıştır.
Biçimsel ahlak ilkeleri Ahilerin toplum içinde sergiledikleri davranışları betimler. Bunlar kapalı, dışa ait ve açık, içe ait on iki temel emirle özetlenebilir.
Dışa ait, kapalı altı emir:
– Bel: Başkalarının onur ve namusuna kapalı,
– El: Hırsızlık, zorbalık, kötülük ve hırsa kapalı,
– Dil; Yalan, iftira, hakarete kapalı,
– Göz; Başkalarının hatalarını görmeye kapalı,
– Mide; Sefahate kapalı,
– Kulak; Dedikoduya kapalı.
İçe ait ve açık olan altı emirde Ahinin:
– Cömert,
– Tevazua sahibi,
– Merhametli ve bağışlamaya açık,
– Alçak gönüllü,
– Bencillikten uzak,
– Gerçekçi olması istenir.
Fütuvvetnamelerde yer alan bazı ilkelere göz atmamız Ahi ahlakını anlamamız için yeterli olacaktır;
– Gelemeyene gitmek.
– Bilginlerle dost olup dostlara danışmak.
– Yapılan iyilik ve hayırda Tanrı hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek.
– İçi dışı, özü sözü bir olmak.
– Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek.
– Zenginlere zenginliklerinden dolayı itibardan kaçınmak.
– İnsanların işlerini içten ve güler yüzle yapmak.
– Açıkta ve gizlide fütuvvet kurallarına uymak.
– Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini bilmek, kendi muhtaç iken başkalarına verecek kadar cömert olmak.
Biçimsel olmayan Ahi ahlakı ise daha çok meslek içi dayanışma ve meslek ahlakı ile ilgili kurallardan oluşur. Bu kuralları özetlersek;
– Ahinin emeğini değerlendireceği bir işi olmalıdır.
– Ahi birkaç işle değil, yeteneklerine uygun tek bir işle uğraşmalıdır.
– Ahi dürüst olmalı, emeğiyle hak ettiğinden fazlasını kazanma yoluna sapmamalıdır.
– Ahi işinin geleneksel pirlerinden kendi ustasına kadar tüm büyüklerine içten bağlanmalı, sanatında ve davranışlarında onları örnek almalıdır.
– Ahi, kazancının geçiminden arta kalanının tümü ile ihtiyaç sahiplerine ve işsizlere yardım etmelidir.
Ayrıca her meslek dalına ait ayrı ayrı fütuvvetnameler vardır ve bunlar o mesleğe ilişkin ilkeleri ile meslek etiği kurallarını içerir. Ahi olmaya engel olan unsurlar da gerçekte birer ahlak göstergesidir. Bunlar:
– Her yerde ve her işte iyi ve doğru olmayanlar,
– Yardım etmeyen, yardımlaşmayan, başkalarına yük olan veya başkalarının sırtından geçinenler,
– İnançsızlar, falcı ve büyücüler, yalancılar, hayvanların üreme döneminde avlanan avcılar, hırsızlar, dolandırıcılar, acımasızlar, gösteriş meraklıları, karaborsacılar, kendi çıkarlarını halkın çıkarlarından önde tutanlar…
AHİ ZAVİYELERİ
Ahi zaviyeleri kim tarafından kurulmuş olursa olsun belli bir miktarda vakıf emlakinin gelirine dayanan ve sürekliliğini bununla sağlayan bir vakıf kuruluşudur. Köylerde veya yerleşim merkezlerinden uzak yol üzerinde kurulmuş zaviyelerin giderleri dervişlerin kendi üretim güçleri ile karşılanıyordu. İlk iki yüzyıl boyunca dervişler vakıf arazilerini işleyerek yeni gelenlere örnek oluşturmuşlardır. Daha sonraları buralar genellikle misafirhane olarak kullanılmıştır. Bunlar güvenli ve bedelsiz misafir kabul etmeleri nedeniyle adeta kutsal sayılmışlardır.
Şehirlerde kurulan zaviyeler genetikle padişahlar, din ve devlet büyükleri ya da zengin Ahiler tarafından kurulurlardı. Buralarda da bedelsiz konaklamanın sağlanmasının yanı sıra birer Ahi okulu olarak kullanılmışlardır. Ahi gençleri yine Ahi olan mutasavvıflar, meslek pirleri ve sanatçılar tarafından buralarda eğitilirlerdi. Gençler mesleki ve askeri eğitimlerinin yanı sıra sanat (edebiyat ve müzik) dersleri alırlar, okuma yazma öğrenirlerdi. Hemen hemen her akşam düzenlenen Yaren sohbetlerinden gençlerin eğlence ihtiyaçları bir eğitim aracı olarak seviyeli bir şekilde karşılanırdı.
Zaviyelerde üç çeşit eğitim ve eğitici bulunurdu;
– Kültür
– Meslek
– Askeri
Prensip olarak başkalarına duydukları saygıyı kendi bedenlerine de duymak zorunda olan Ahilerin temizlik anlayışlarının en büyük göstergesi zaviyelerdir. Temizliğin vurgulanması için beyaza boyanan Ahi zaviyelerinin bakım ve temizliğinden genç Ahiler sorumludur.
Ahi zaviyelerinde de hiyerarşik bir düzen mevcuttur; Ahi üyeleri dokuz sınıfa ayrılır;
1.Yiğitler; zaviyelere girebilmek için ustalarının tavsiyelerini bekleyen gençlerdir.
2. Ahiler; altı guruptan oluşurlar, ilk üç guruba ashab-ı tarıyk (yola girmiş olanlar) son üç gruba ise nakipler denir.
3. Halifeler; teşkilata bağlı olup, bağımsız eylem yapamazlar.
4. Şeyhler; kendilerinden önceki yedi grubun sorumlularıdır.
5. Şeyhü’l Mesayihler; şeyhlerin ve zaviyelerin yöneticisidirler.
Şeyh olabilmek için Ahi fütuvvetnamesindeki 740 emredici maddeyi uygulamak gereklidir. Henüz öğrenci konumunda olanlar ise 124 maddeyi bilmeleri ve uygulamaları yeterli sayılırdı. Bu emredici kurallar genellikle toplumsal ahlak kurallarıdır.
DİNİ FONKSİYONU
Ahiliğin ilk yıllarında egemen din anlayışı Şamanist değerlerle karışmış bir İslam inancıdır. Ancak Ahiliğin doğrudan dinle ilişkili olduğu söylenemez. Yapılanmalarında ve dışa kapalı faaliyetlerinde batini (içrek) uygulamalar hayli fazladır. Örnek olarak Ahi birliklerine girecek olanlar uzun incelemelerden geçer. Kendilerine iki yol kardeşi ve bir yol atası seçmek zorunda olurlardı. Ahi babalarda keramet sahibi olarak nitelendirilmiş, mesleklerine ait sırları (hikmetleri) olduğu söylenegelmiştir. Bu sırlar tek ve sırrı hak eden bir ustaya sözlü olarak devredilirdi. Sonraki yıllarda sünni İslam ideolojisine uyum sağlamakla birlikte Şerri hukuku (İslam hukuku) reddederek Türk Töre Hukukunu kullanmışlardır.
SİYASİ FONKSİYONU
Ahi birlikleri Anadolu’ya göçlerin olduğu yıllarda, göçerlerin yeni uyum sağlamalarına yardım etmiştir. Bu dönemlerde devletin yerine getiremediği savunma ve bayındırlık gibi konularda boşluğu doldurmuşlardır. Ahiler, üyelerine mesleki ve sanatsal eğitimin yanı sıra askeri eğitim vermiş, şehirlerini savunmuşlar. Moğollarla ve Bizanslılarla verilen mücadelelerde aktif rol oynamışlardır. Güçlü devlet sistemine geçildiğinde orduya Sipahi yetiştirmekle kalmışlardır. Politik faaliyetleri zaman içinde sadece uzlaştırıcılık olmuştur. Devlet yapısının her zaman yanında yer almışlar, devletle çelişkiye girerek yapılarını ve varlıklarını tehlikeye atmaktan kaçınmışlardır. Ahiler 1290 yılında Karamanoğullarının desteği ile Ankara’da 64 yıl ömürlü bir devlette kurmuşlardır.
EKONOMİK FONKSİYONU
Ahilik bir esnaf ve sanat kuruluşu olarak en büyük etkinliklerini ekonomik alanda göstermişlerdir. Örgütün yerleştirdiği sağlam ahlaki düzen, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma diğer esnaf ve sanatkarlar üzerinde etki ve üstünlük kurmaları sonucunu doğurmuş, gitgide tüm meslek sahipleri Ahi babalardan aldıkları yeterlilik belgesi ile iş görür duruma gelmişlerdir.
Her şehir ve kasabada mesleki guruplar için çarşılar, arastalar, uzun ve kapalı çarşılar kurmuşlardır. Esnafın meslekleri için gerekli ham madde, alım-satım, malların işlenmesi, malların alınıp satılması kanunlara, tüzüklere bağlanmış ve kontrol edilmiştir. Bu kanunlarla üretilen malların kalitesi belli bir standarda bağlanmış ve tüketiciler korunmuştur. Ham madde bölüşümü hiyerarşiye ve ihtiyaca göre yapılır, üretim ve pazarlama denetim altında tutulurdu. Fiyat ve emek karşılığı açıkça belirtilir, bu miktarlar ülkenin her tarafında aynı tutulurdu.
Mesleki eğitimin ana unsurlarından biri daima mesleki ahlak olmuş mesleki incelikler o meslek dalının ustaları tarafından öğrencilere aktarılmıştır. Bu şekilde üretimde standart bir kalite yakalanmıştır.
Ahi Birliğine girebilmenin temel kuralı bir meslek sahibi olmaktır, insan bu şekilde onurlu olarak yaşamını sürdürebilir. Ahiler ekonomik yokluğun insanı onursuzluğa götürdüğü inancıyla gençleri 10 yaşından itibaren bir meslek dalında eğilmişlerdir. Aynı sebeple dul ya da yetim kalmış kadın ve kızların kendilerinin mal üretip satabilecekleri özel çarşılar açmışlardır.
EĞİTİM FONKSİYONU
Ahi zaviyeleri gerçekte birer akademi ya da medrese konumundadırlar. Üyelere verilen eğitimin dört ana amacı vardır;
– Bireye kendini tanıma yolunu göstermek,
– İyi ahlaklı insanlar yetiştirmek,
– Her insanın iyi bir doğa ile yaratıldığı düşünülür, çocuğun bu doğasını koruması,
– Bireydeki gizli yeteneklerin ortaya çıkarılıp, yeteneklerine yön verilmesi amaçlanır.
Ahi Birliklerinin kullandığı eğitim sisteminin temel özellikleri ise şöyle özetlenebilir;
– Eğitim bir bütün olarak mesleki, sosyal, kültürel, dini ve ahlaki olarak ele alınır.
– Eğitim belli bir noktada tamamlanmaz, ömür boyu süren bir faaliyettir.
– Eğitim, birliklerin bulunduğu en küçük kasaba ve köylere kadar sağlanır.
– Eğitim Ahilik ilkelerini kabul eden herkese açık ve ücretsizdir.
– Dersler kesin olarak yetkili kişiler tarafından verilir.
Terbiye ocağı niteliği ağır basan zaviyelerde okuma-yazma öğretilmesinin yanı sıra dini ve bilimsel bilgiler, Türkçe ve Arapça dersleri, güzel yazma ve musiki dersleri verilirdi. Eğitim kitaplara dayandırılmak yerine sohbet şeklinde verilmesi tercih edilmiştir.
Yaren sohbetleri adı verilen toplantılarda müzik ve yazılı edebiyat ürünleri hem genç Ahilerle hem de halkla paylaşılmış bu şekilde halk kitlelerinin eğitimine de aracı olmuşlardır.
Ahi teşkilatı içinde olanlar kurallara aykırı eylemleri gerçekIeştirirlerse Ahilikten çıkarılır, ustalık beratları ellerinden alınırdı.
Ahiler için topluma ve ihtiyaç duyanlara hizmet vermek de bir ahlak anlayışıdır, bu anlayışla kurulmuş sayısız Ahi Vakfı günümüze dek hizmet vermiştir; Evlenecek yaşa gelmiş, kimsesiz veya yoksul kızların evlilik ihtiyaç ve masraflarını karşılayan Çeyiz Vakfı, kışın yaşlı ve çocukların buzda kayıp düşmelerini engellemek için yollara kül dökülmesini ve saçak buzlarının kırılmasını sağlayan Kül Vakfı, kimsesiz ve yoksul kimseleri bedelsiz muayene ve tedavi eden, ilaç ihtiyaçlarını karşılayan Guraba Hastaneleri, evleri yanan veya başka şekilde evsiz kalan insanlara barınacak yer temin edilinceye kadar barındırmak için hazırda boş bekletilen evler yapan Harik-Zegedan Vakfı bunlardan sadece birkaçıdır. Ahilik kuruntunun ortaya koyduğu öğreti sanatta mükemmellik, yaşayışta dürüstlük, insana hizmette olgunluk ve erdem olarak özetlenebilir. Yarattığı bu öğreti ile 6 yy’lık bir süreç içinde Anadolu Halkının kültür, meslek ve yaşamlarının ahlaki boyutunun bir göstergesi olmuştur. Üyelerine aktivitesini sürdürdüğü zaman içinde ahlaklı olma temeli üzerine kurulmuş yaşam biçimi ile mesleki ve kültürel öğretiler sunmuş ve daha da önemlisi bu öğretileri yaşam biçimi hâline getirip, yaşatmıştır.
Ayşe DEMİREZ
KAYKAKÇA
-Türk-İslam Medeniyetinde Ahilik Kültürü ve Fütııvvetncımeler, Cemal Anadol
-Ahilik Nedir?, Prof Dr.Neşet Çağatay
-Kültür Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, M.Lütfi İkiz
-Ahi Teşkilatının Türk Toplununum Sosyal ve Ekonomik Yapısı Üstündeki Etkileri, Prof. Dr.Adnan Gülerman, Yrd.Doç.Dr.Sevda Taştekin
-Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Prof.Dr.Neşet Çağatay
-Fütuvvet ve Ahi Müessesesinin Menşei Meselesi (Makale), Prof.Dr.Neşet Çağatay