FENİKS: KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞAN MİTİK KUŞ
Manevi semboller insanlığın gerçeği arayışının uzun yolculuğundaki yol işaretleri gibidir. İnsan kendine olan yolculukta ilerledikçe bu semboller daha belirginleşir ve daha çok anlam ifade etmeye başlar. Manevi semboller bu uzun yolculuktaki iç tecrübelerin ifadeleridir, değişik manevi seviyelerde farklılaşan algılayışın tezahürleridir.
Feniks bu manevi sembollerinden birisidir çünkü insanın aradığı gerçeği temsil eder. Feridüddinn Attar’ın Kuşların Dili adlı eserinde Feniks kuşunu Simurg olarak görürüz, Kafdağı’nın ötelerinde yaşayan bir kuştur. Çok uzaklarda olan Kafdağı yani manevi olarak çok yükseklerde var olan bir kuş. Kuşlar hava unsuruna ait canlılar olarak, maddi dünyadan uzaklaşıp yükseklere uçabildikleri için insanın manevi kısmıyla ilişkilendirilirler.
“Kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır.
O da Kafdağı’nın ardındadır.
Adı Simurg’dur, kuşların padişahıdır.
O bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız.” (1)
Simurg insanın manevi kökenidir, o insana çok yakındır ancak cehaletinden dolayı insan ona çok uzak gözükür. Aynı binlerce cehalet perdeleri ile ışığın kaynağından ayrılmış, ışığın varlığını fark etmeden yaşayan karanlıktaki insan gibidir cahil insan.
Kuşlar kendileri için manevi bir kral ararlar ve kendilerine en uygun kralın çok uzaklarda yaşayan Simurg olduğuna karar verirler ancak kuşların ona doğru uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmaları gerekir. İnsanın kendi kökenine doğru olan manevi yolculuğu uzundur çünkü bu yolculuk birçok değişimler içerir, bazıları çok uzun sürecek değişimlerdir. Tehlikeli bir yolculuktur çünkü alıştığımız birçok şeyi bu yolculuk sırasında terk etmek zorunda kalacağızdır yani saplantılı bir şekilde değer verdiğimiz ve bağlandığımız, sahte bir şekilde inşa ettiğimiz ben’den yani kişiliğimizden yavaş yavaş vazgeçme sürecidir bu yolculuk.
Kuşlar manevi krallarını aramak için yolculuğa çıkmak üzereyken, yolculuğun uzunluğu ve tehlikeleri bazılarını tereddüt içinde bırakır ve temelsiz bazı bahaneler bularak yolculuğa çıkmaktan vazgeçme noktasına getirir. Mesela Bülbül sevgilisini terk edemeyeceğini, Şahin saraydaki yerini bırakamayacağını ve Serçe yolculuğa çıkmaktan çok korktuğunu söyler. Bu kuşlar, insandaki çeşitli zaafları, başka bir deyişle farklı zihniyetleri temsil ederler. Kuşların arasında en bilge kuş olan Hüthüt onların yersiz korkularını ve kaygılarını açıklamaları ile gidermeye çalışır. Hüthüt iç yolculuğun önemini ve anlamını kavramış ve yolculuğa çıkmada kararlı olan insanı temsil eder.
Yolculuk boyunca kuşlara liderlik yapan Hüthüt’dür. Diğer kuşların değişik sorularını yanıtlar ve onları yolculuğa devam etmeleri için teşvik eder. Hüthüt bu yolculuğun uzunluğunu, geçilecek Yedi Vadi ile tasvir eder. Yedi Vadi, manevi yolculuktaki yedi makama veya aşamaya işaret eder. Her bir aşama kendine ait zorluklar ve iç tecrübeleri barındırır.
Yedi Vadi:
1. Talep-Arayış: Patikada atılması gereken ilk adımdır. Yolcuların değer verdikleri ve bağlandıkları şeylerden kendilerini kurtarmaya ve değişmeye çalıştıkları bir aşama olduğundan birçok denemeler içerir.
2. Aşk: Yolculuğa çıkacak kişi kalben etkilenmiştir ve İlahi Aşka tutulmuştur. Kuşlar aşk için mantıktan vazgeçerler.
3. Mistik Öğrenme (Marifet, Bilgi Vadisi): Bu ilahi bilgidir ve öğrenmeye dayalı değildir.
4. Bağımlılıklardan Kurtulma veya Bağımsızlık (İstiğna, her şeyden memnun olma): Yolcu tüm şeylerden bağımsız olur, fakir veya acı çekiyor gibi gözükebilir ama manevi dünyalardan gelen güçlere, zenginliklere sahiptir ve iç olarak hep mutludur.
5. Birlik (Tevhid): Yolcu artık tezahür etmişleri sınırların ötesinde görür, tezahür etmiş her şeyde ilahi olanı görür.
6. Kendinden Geçme (Hayret): Yolcu İlahi Güzelliği görüp şaşkına dönmüştür, tezahür etmiş olanın büyüklüğü ve muhteşemliğini görüp kendinden geçer, İlahi Sırları keşfeder.
7. Tamamen Yok Olma (Gerçek fakirlik, Fakr ve Fena): Yolcu maddi dünya açısından fakir ama manevi özellikler açısından zengindir.
Binlerce kuş olarak çıktıkları yoldan sadece otuzu Simurg’un dergahına varabilir. Uzun yolculuklar kararlılık ve devamlılık gerektirir yoksa yolculuğu tamamlamak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle aşkının peşinde koşan bir insanın heyecan ve coşkusuna ihtiyaç duyulur bu uzun yolculukta.
Sonunda Simurg’u gördüklerinde ise Simurg’un kendileri olduğunu fark ederler. “Si” otuz, “murg” kuşlar demektir, yani Simurg otuz kuş demektir. Aranan şey ne yerde ne göktedir ama bize çok yakındadır, insanın gerçekte kim olduğudur, kendimizi bulmaktır. Otuz kuş Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca artık ortada ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz yani Yokluk.
Kendini arama, üzerimize aldığımız binlerce örtüden kurtulmaktır, kişiliğin arkasındaki yalın gerçeği görmektir.
Yolculuğa çıkmadan, üzerimizdeki örtüleri atmadan, arayışa başlamadan değişimleri başlatamayız. Yolculuk birçok tecrübe içerir, yeni yerler ve zihniyetler görmeyi içerir. Bilinmeyen dünyalarla bizi tanıştırır. Alışılagelmiş dünyamızın taşlarını oynatmak, zeminini sarsmak ve sonunda onun yıkılmasını sağlamak gerekir ki yalın gerçek gözükebilsin.
Yolculuk bir aynaya da benzetilir, tanımadığımız kişiliğimize bir ayna tutarak kendimizi, kusurlarımızı, ön yargılarımızı görmeye başlamaktır bu yolculuk.
Hüthüt’ün şu sözleri her birimize kendimize olan yolculuğumuzda ilham olacak güçte;
“Simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
Simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.
Simurg’u görecek gözün yoksa gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatımız kalmadı.
Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
O, yüce lûtfuyla bir ayna icad etti.
O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!” (2)
Küllerinden yeniden doğan Feniks, zamanın ve geçiciliğin ötesindekinin temsilidir. An be an değişen tüm evrenin ötesinde olandır. Feniks iç yolculuğumuzda ulaşacağımız limandır.
Feniks bazen karşımıza Simurg olarak çıkar bazen de Anka ama aslında hep aynıdır.
Klasik anlamıyla felsefe insanın yolculuktaki kılavuzudur. Klasik anlamda filozoflar bu yolculuğa çıkmış olanlardır ve aktardıkları kendi tecrübelerinden başka bir şey değildir. Bu tecrübeler yola çıkan ve yolda olanlar için altın değerindedir. Ormanda kaybolmuş bir insan için bir külçe altın mı yoksa yolunu gösteren küçük bir işaret mi daha değerlidir?
İnsan iç dünyasına döndükçe daha da zenginleşecek ve derinleşecektir. Dış dünyada çok fazla zaman harcandığında ve dış dünya tarafından sürekli meşgul edildiğinde, iç dünyada bir fakirleşme başlar,
yani insanı insan yapandan uzaklaşma başlar. İç dünyanın küçük kıvılcımlarını fark eden kişi de yola çıkmadan duramayacaktır çünkü dış dünya artık onun için tatmin edici değildir.
Günümüzün çok meşgul dünyasında, sürekli dikkatimizi dağıtan elektronik dünyanın ekranlarından birazcık kaçabilir ve kendimize zaman ayırabilirsek, kendimizi dinlemeyi öğrenebilirsek, iç dünyamız ile birazcık temasa geçebilirsek büyük değişimin ilk kıvılcımları ortaya çıkabilecektir. Kişiliğin küllerine üfleyerek iç ateşimizi canlandırabilirsek, içimizdeki Feniks yeniden küllerden doğacaktır.
GÜNER ÖRÜCÜ
Dipnotlar:
- Ferîdüddîn-i Attâr, Mantıku’t-Tayr (Kuşların Diliyle veya Kuş Dili)
- Ferîdüddîn-i Attâr, Mantıku’t-Tayr (Kuşların Diliyle veya Kuş Dili)