HYPATIA

İnsanlık tarihinde Orta Çağlar her zaman mevcut olmuştur. Farklı kılıklarla Orta Çağ’ın belirtileri ve özellikle her türüyle fanatizm tarih sahnesinde sık sık karşımıza çıkar. Hristiyanlığın ilk yüzyıllarında Ammonious Saccas tarafından İskenderiye’de kurulan Yeni Eflatunculuğun; İskenderiye Felsefe Okulu’nun bir üyesi olan filozof Hypatia da böyle bir fanatizmin kurbanıdır.

MÖ 332’de Lübnan’daki Sur şehrini ele geçirdikten sonra Makedonya kralı Büyük İskender Mısır’a boyun eğdirmek üzere yola çıkar ve tarihçi Plutark’a göre Mısır’ı aldıktan sonra orada bir şehir kurmak ister. O zamanlarda orası Faros adında bir adadır. İskender burayı görünce pek hoşlanır ve mimarlara şehri kurmaları emrini verir. İskenderiye şehri çabuk gelişir. Ptolemaios’ların başkenti olarak bir ticaret merkezi, liman şehri olduğu gibi, büyük bir sanat ve kültür merkezi de olur. Müze ve kütüphane şehrin en önemli kuruluşlarıdır. Müze üniversite gibi bir yerdir. Orada çalışanlar bilim, felsefe konulan üzerinde derin araştırmalara girişmişlerdir. Müzenin en değerli tamamlayıcısı 1 da kütüphanesidir. Ptolemaios Soter’in emri üzerine bu kitaplığı kurmuş olan Faleron’lu Demetrios beş yılda iki yüz bin cilt kitabı bir araya toplamış olmakla övünmüştür. Sonra da kütüphane gittikçe artan zenginliklere dar gelmeye başlayınca, tanrı Serapis adına yapılmış muazzam anıtın – Serapion’un salonları da oraya eklenmiştir. Söylenene göre, Julius Caesar devrinde İskenderiye Kütüphanesi’nde yedi yüz bin cilt bulunuyordu ki bunların başında başlangıcından o güne kadarki bütün Grek edebiyatı eserleriyle sayısız bilim kitabı da geliyordu.

Bu muhteşem kütüphanenin de VI. YY ‘da din kavgaları sırasında yakılıp yıkıldığını belirtmek o dönemin korkunç tablosunu çizmek için gereklidir.

Hypatia, MS IV. ve V. YY’larda yaşamış olan Yeni Eflatuncu bir kadın filozof ve matematikçidir. 350 yılında İskenderiye’de doğmuştur. İlk eğitimini İskenderiye Felsefe Okulu’nun yöneticisi olan babası Theon’dan almıştır. Özellikle Geometri çalışmıştır.

Çağdaşları, zekâ ve güzelliğin yan yana olamayacağına dair ortak kanının aksine onun hem üstün bir zekâya sahip olduğunu hem de çok güzel olduğunu söylerler.

Kaidelilerin kehanetlerini, Büyücülüğün sırlarını sınırlı sayıdaki müridine öğreten Genç Plütark’ı[1] gördüğü Atina’da bir süre yaşamış olduğu söylenir.

İskenderiye’de bilim ve felsefe eğitimi vererek, bilime ve felsefeye hayat kazandırır ve okuluna içlerinde şehrin valisi Orestes ve daha sonra Ftolemaios psikoposu olan (y.410) Kyreneli Synesios’da olmak üzere sayısız dinleyici çeker.

Büyük İskender tarafından Batı ve Doğu’nun birleştiği bir büyük kültürel başkent olmak üzere kurulan İskenderiye’de o zamanlarda yaşananları filozof Helena Petrovna Blavatsky şöyle anlatır;

“Küçük Asya’da bütün Doğu’ya, Mısır’a, Filistin’e yayılmış bazı çok bilgili Koptlar,[2] kitaplıkların topluca yok edildiğine daha fazla inanmadılar. Örneğin Antonious ve Kleopatra tarafından hediye edilen Bergama’nın üçüncü Attalusun’un kitaplığından bir tek cildin bile yok edilmediğini söylerler. Bu zamanlarda, Hıristiyanların İskenderiye’de güç kazanmaya başladıkları andan itibaren, iddialarına göre (IV. YY’ın sonlarına doğru) Anatolius; Laodike Psikoposu ulusal tanrılara, Pagan filozoflara ve kutsal öğrenimlerinin hazinelerini korumak için etkili tedbirler almayı benimseyen âlim büyücülere hakaret etmeye başladı.

Ardında en alçak ve çıkar düşkünü cani ününü bırakan bir psikopos; Teophilus, İskenderiye’nin ünlü bir büyücüsü ve okült biliminin seçkin bir âlimi olan Antoninus adlı bir kimse tarafından, yabancılara yüksek fiyatlarla sattığı kitapları çalmaları için Serapion’un kölelerine rüşvet teklif etmekle suçlanmıştır. Tarih bize Teophilus’un ve ondan daha az ünlü olmayan halefi ve yeğeni Kiril’in nasıl MS 389’da filozofların en iyilerini ve Hypatia’yı zalimce öldürdüğünü anlatır.

HYPATIA NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

Şüphesiz ki Yeni Eflatuncuların, Hristiyan kitle saldırılarına süratle maruz kalmalarının bir sebebi de “katı gereklilik ti”. Bu günlerde Hint Oryantalistlerinin ve tufan öncesi dönemlerin Pyrrho septisizm (şüphecilik felsefesi) taraftarları unutulmuştu. Biri bile bilinmediği gibi, modern buluşlarıyla Darwin kehanetlerde bile görülmüyordu. Bu durumda en güçlü olanın ayakta kalması kuralı tersine çevrilmişti; Yeni Eflatuncular açıkça Aristoteles’in tarafını tuttukları günden itibaren yok edilmeye mahkûm edildiler.

Birinci yüzyılın başlarında kalabalıklar, âlim talihsiz Hypatia’nın ilahi Eflatun ve Plotinus’un doktrinlerini açıkladığı akademinin kapısında toplanmaya başladılar. Hypatia böylece Hıristiyanların başkalarını kendi dinlerine sokmaya çalışmalarını engelledi. O, aynı zamanda başarıyla, Papazlar tarafından icat edilen kutsal “gizemlerin” üzerindeki sisi dağıttı. Tek başına bu, hem kendini hem de takipçilerini tehlikeye atmaya yeterli olabilirdi.

Birçoklarını yeni dine katılmak için ayartan Hristiyanlar tarafından, aksi takdirde anlaşılamayacak olan entrikalarına son rötuşu vermek için kolaylıkla ödünç alınan, tamamen bu Pagan filozoflarının öğretileriydi. Eflatuncu ışık, dindarlık perdesi altında yapılmış uydurma işin üzerinde, herkesin ‘ifşa edilen’ doktrinlerin nereden geldiğini görmesini sağlayacak kadar uygunsuzca parlak bir şekilde ışıldamaya başlamıştı. Fakat hala daha büyük bir tehlike vardı. Hypatia, Atina okulunun yöneticisi Plutark tarafından eğitilmiş ve büyücülüğün bütün gizemlerini öğrenmişti. O çoğunluğu eğitmek için yaşarken, hiçbir tanrısal mucize, meydana geldikleri doğal sebepleri açıklayabilecek biri varken üretilemezdi. Hükmü, etkili ve güzel söz söylemesine tutulduğu, alçaltıcı ve batıl itikatlara dayanan otoritesi, kendisinin değişmez doğal kanunu kayası üzerinde duran otoritesinden daha önce çökmek zorunda olan Kiril tarafından imzalandı. Onun yaptığı gibi, kilisesinin altın ve gümüş kaplarını satacak ve parayı harcadıktan sonra duruşmasında yalan söyleyecek bir aziz, tabi ki her şeyle suçlanabilir. Tek başlarına nefret edilen Pagan bilginleri ve onlardan daha az âlim olmayan Gnostikler, doktrinlerinde şimdiye kadar bütün bu tanrısal kuklaların iplerini tuttular. Bir kez perde kaldırıldığında, eski Pagan ve yeni Hristiyan dinleri arasındaki bağlantı açığa vurulacak ve sonra araştırmanın küfür ve günah olduğu Gizemlere ne olacak? Doğuş için Hristiyanlığın benimsediği tarihler, çarmıha gerilme, yeniden dirilme ile ritler ve seramonilerin çeşitli Pagan mitlerinin astronomik alegorilerine benzerliğindeki böylesi bir rastlantı ile yeni dinin kaderi, eğer kilise kulluk eden Isa bahanesiyle çok bilgili filozoflardan kurtulmasaydı ne olabilirdi? Bizim kendi yüzyılımızda, eğer hükumet darbesi başarısız olsaydı üstün gelen dine ne olabilirdi tahmin etmek doğrusu çok güç olurdu. Fakat her olasılıkta Orta Çağları entelektüel bir karanlık dönemi yapan, Batı ülkelerini alçaltıp, o zamanların Avrupalısını bir Papualı vahşi seviyesine indiren durumlar ortaya çıkmamış olurdu.

Serapion’un yıkılışında, Hristiyan kalabalıkları ve Pagan inananları arasındaki kanlı gürültü, İmparator’un karışmasıyla, mükemmel bir Hristiyan görünümünün Latin haçı ile sona erdi.

Theon’un şehit edilen kızının, matematikçinin ölümü ile Yeni Eflatunculara İskenderiye’deki okullarına devam etmek için hiçbir olasılık kalmadı. Genç Hypatia’nın hayatı boyunca, şehrin valisi Orestes’e etkisi ve onunla olan arkadaşlığı, kanlı düşmanlarına karşı filozofların güvenliğini temin etti. Ölümü ile en yakın dostlarını kaybettiler. Çok geniş ve çeşitli bilgisinden, soylu faziletlerinden ve karakterinden ötürü onu tanıyan herkes tarafından nasıl sayıldığını, bize ulaşan parçalarından Ptolemaios psikoposu Synesius’un MS 413’te ona yazılmış mektuplarından çıkarabiliriz; “Talihimin acılığını diğer her şeyden daha çok yatıştırabilecek tanrısal ruhunuzun varlığından dolayı kalbim müteessirdir”. Başka bir zaman şöyle der; “Oh, benim annem, kız kardeşim, öğretmenim, benim velinimetim! Ruhum çok üzgün. Kaybettiğim çocuklarımın hatırası beni öldürüyor… Ümit ettiğim gibi sizin benden daha şanslı olduğunuzu öğrendiğimde ve sizin haberlerinizi aldığımda, en azından yalnızca yarı yarıya mutsuzum” (X. ve XVI. Mektuplar).

Hristiyan piskoposlarının, cezbedilmiş olduğu itikata ailesini, çocuklarını ve mutluluğunu teslim eden en soylusuna ve en değerlisine, kehâni bir hayal kendisine kalan tek dostu, “annesi, kız kardeşi, velinimetinin” sonunda okuyucu Peter’in sopasının darbeleri altında pelte gibi dövülmüş tanınmaz bir et ve kan kitlesine dönüşeceğini genç, masum vücudunun parçalara ayrılacağını, ‘Çok iyi tanıdığı aynı piskopos Kiril’in; TAKDİS EDİLMİŞ AZİZ’in!’ emriyle kemiklerinden istiridye kabuklarıyla parçalanan etlerinin ve artıklarından geri kalanların ateşe atılacağını söyleseydi duygulan ne olabilirdi.

Okuyucudan kilisesinin altın ve gümüş süslemelerini satmaktan ve parayı harcamaktan suçlanan ve suçlu bulunan Kiril’in aynı kişi olduğunu akılda tutmasını rica ediyoruz. Suçunu kabul etmiş fakat kendini parayı yoksullar için harcadığı gerekçesiyle mazur göstermeyi denemiş ama bunun için kanıt verememiştir,

Arius’a ikiyüzlülüğü ve cemiyeti ünlüdür. Böylece ilk Hristiyan azizlerinden biri ve Teslis’in kurucusu, tarihin sayfalarında bir katil ve bir hırsız olarak görünüyor!

Dünya tarihi olaylarının kayıtlarında Hristiyanlık kadar kanlı bir din hiç olmamıştır.

HYPATIA’NIN ESERLERİ

Hypatia “Diofanto üzerine Bir Yorumlama” yazmıştır. Diofanto 3. yy. sonu ve 4. yy başlarında İskenderiye’de yaşamış bir matematikçi ve filozoftur. Ayrıca bir “Astronomi Kitabı” ve Bergamalı Apollonio’nun konik teorileri üzerine bir yorumlaması olduğu bilinir. Bergamalı Apolonio 3.yy’da yaşamış bir matematikçidir. Konik teorileri üzerine pek çok çalışması vardır. Bugün hâlâ bu çalışmaların bir kısmı Yunancada, bir kısmı ise Arapçada mevcuttur.

Hypatia’nın eserleri İskenderiye kütüphanesinde bulunmakta olup, kütüphanenin yanması ile birlikte yok olmuştur. Bu sebeple bugün yalnızca çağdaşlarının nefret veya hayranlıkla kaleme aldıkları yorumlar fakir şahitler olarak kalmışlardır.

Böylelikle Philaletheianlar; gerçeğin âşıkları ve onların eklektik okulu yok oldu ve genç Hypatia’nın en yüksek felsefi doktrinlerini öğrettiği, Ammonius Saccas’ın “İsa’nın bütün maksadının eskilerin bilgeliğini eski haline iade etmek ve bunun ilk bütünlüğünü tekrar kurmak – batıl iti- katın evrensel olarak galip gelen hâkimiyetini sınırlar içerisine sokmak ve farklı popüler dinlerde yerlerini bulan değişik hataları yok etmek olduğunu açıkladığı yerde Hristiyanlığın kayıtsızca hezeyan ettiğini söylüyoruz.”

Tanrıyı-öğreten filozofun “ağzından başka uyarı çıkmadı fakat diğerleri bunu en zalim, en şeytani batıl itikatın enkarnasyonu olarak yorumladılar.

SONUÇ

Yeni Eflatuncu Hypatia Tanrı’nın veya ilahiyatın ifadesi olarak çeşitli dinsel şekilleri kabul eden fanatizm tarafından katledilmiştir.

İnsanları tehlikeli delilere dönüştüren fanatizm geçmişte olduğu gibi,  günümüzde de aramızda dolaşırken belki de iyi kulak verirsek bir gölgenin endişeli kalplere şöyle seslendiğini duyabiliriz;

Eğer biz sevgi bağı ile birleştiysek, hiçbir Engizisyon bizi ayıramaz.

Yalnızca ellerini uzat! Yalnızca ellerinizi uzatın!

FERİM ÇIKGEL

KAYNAKLAR:

Blavatsky, H. P. Isis Unveiled, Theosophical Univ. Pr, 1999

Calvo, Y. Hypatia – Bir Tarihin Sonu

Plutarkhos, Büyük İskender, Kastaş Yayınları, 2001

[1] Plütark: Yaşam öykücüsü Plutark değil, Yeni Eflatuncu filozof Plutark.

[2] Kopt: Mısır Hristiyanlarına verilen ad.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir