İBNİ SİNA (930-1037)

Ünlü Türk filozofu İbni Sîna (Ebu Ali el-Hüseyin bin Abdullah İbn-i Sina) Farabi’nin ölümünden otuz yıl sonra, Ağustos 980 tarihinde bugünkü Özbekistan sınırları içerisindeki Buhara şehrinin Afşene köyünde dünyaya gelmiştir ve bütün Orta Çağ Avrupasında felsefenin temel taşlarından birisi olarak kabul edilip, “Avi- cenna” ismi ile ün kazanmıştır.

HAYATI

Çocukluk ve Gençlik:

On yaşındayken o devrin klasik eğitimini bitirip (Kur’an ve edebiyat), geometri, fıkıh (İslam hukuku), Grek felsefesi ve mantık öğrenir. Hocalarını geride bıraktığından kendi başına teoloji, fizik, matematik ve özellikle tıp çalışır.

On altı yaşında ünlü olan İbni Sîna, idaresi altında hekimler çalıştırmaya başlar. Bir buçuk sene süresince kendini tamamen felsefeye adar ve bu süre içerisinde kendi ifadesiyle kırk kez okuyup anlayamadığı Aristo “Metafiziğini” tesadüfen eline geçirdiği Farabi’nin yorumu sayesinde anlar.

Kütüphaneye Kabulü:

On sekiz yaşındaki İbnî Sina bilinen bütün ilimlere vâkıftır. Bu sırada Buhara sultanının yanına çağrılarak onun çare bulunamayan hastalığını tedavi eder. Bu başarısı hayatının dönüm noktası olur çünkü emrine âmâde edilen sultanın değerli kütüphanesi, kendisine bilgilerini genişletme fırsatı verecektir. Yirmi iki yaşında İbni Sîna, sultanların politik kararlarını vermeden önce danıştıkları bir kişi olmuştur.

Seyahatleri:

Saltanatın son günlerinde Buhara’dan ayrılan İbni Sîna, Horasan ve Harizm illerini dolaşır ve kendisini takdir edip ağarlayacak bir saray çevresi arar.

1012 senesinde geldiği Cürcân’da, ölümüne kadar yanından ayrılmayacak olan talebesi Ebu Ubeyd el-Cüzcâni ile karşılaşır ve Şirâzi ile yakın dostluk kurar. İbni Sına burada pek çok risale (küçük, kısa kitap) ve eser verir.

(El-Kânun’un başlangıcı, El-Mecesti özeti)

Bu dönemde kendi hâlini dile getiren kasidesinin[1] bir beyiti şöyledir;

Galiba yok bana dar gelmeyecek bir belde,

Değerim çok, alacak müşteri bilmem nerede?

Politika

Hemedân emirinin veziri olan İbni Sina, hekim, bakan ve filozof olarak dolu ve hareketli bir hayat sürdürmeye başlar. Devlet işleriyle meşgul olduğundan geceleri ve hatta at üzerindeyken yazmaya devam etmektedir.

Uğradığı siyasî iftirâlar, görevinden alınıp, Ferdacân kalesine kapatılmasına sebep olur. Bu olay, hapsedildiği dört ay süresince üç eser yazmasını engelleyemez. (Hay Ibn Yakzân risâlesi, Kulunç kitabı ve el Hidâyât)

İsfâhan

Hapisten çıkarılan Ibni Sîna, Hemedân’a dönmüştür fakat kendisini kıskananlar tarafından gözlenir ve gizlice İsfâhân’a kaçar. İsfâhân’da kendini özellikle ilmî çalışmalara verir. Birçok eser kaleme alır. Sağlığı giderek bozulan İbni Sîna 1037’de Hemedân’a döndüğünde elli yedi yaşında iken Kulunç hastalığından ölür.

ESERLERİ

İbni Sina hemen her ilim dalında eserler yazmış ve özellikle filozof olarak ün kazanmıştır.

On yedisi sadece tıbba ait olan yüz altmış küsur eseri vardır. Başlıca eserleri;

El-Şifâ

El-Kanun fi’t-Tıp (Tıp Kanunu)

El-lşârât ve’t-Tenbihât

El-Necât

“Metafizik” ve “Kitab el-Nefs” adlı eserleri Latinceye en önce çevirilenleridir. Orta Çağ’da “Sufficientia” şeklini alan “El-Şifa”, on altı sahifeden sadece on ikisinin çevrildiği, içine mantığı, tabiî bilimleri, psikolojiyi, fiziği ve metafiziği alan on sekiz bölümlük, geniş kapsamlı büyük bir eserdir. Meşşai felsefesinin en iyi eseri olan bu eseri İbni Sîna Hemedân’da kaldığı sırada yirmi günde yazmıştır. Daha sonra bu eserin bir özeti niteliğindeki üç bölümlük “El-Necât’ı” yazar. El Işârât vet-Tenbihât, El Necât üzerinde düzeltmeler ve değiştirmeler yapmak üzere yazdığı eseridir.

“El-Kanun fi’t-Tıbb” adlı eserinin bir kısmını Cürcân ve Rey’de yazmıştır ve eseri Hemedân’da tamamlamıştır. On dört bölümdür. Açıklama ve deneye dayanmıştır.

İbni Sina hemen her ilim dalında eserler yazmış ve özellikle filozof olarak ün kazanmıştır. Ortaçağ’da Latinceye çevrilen eserleri, “Avicennism” denilen etkiler yaratmıştır.

FELSEFESİ

İslam felsefesinin iki büyük okulu; meşâiyye ve işrâkiyye okullarıdır.

Meşâilik; Platon-Aristoteles uzlaştırılması, Işrâkilik; Platon-Tasavvuf uzlaştırmasıdır.

Deneycilikle akılcılığı bağdaştıran İbni Sina, bu bağdaştırmasında doğa bilimsel İslâm felsefesinin kurucusu Râzi ile Fârâbî’den yararlanır. Meşâilikten Işrâkiliğe geçmiş bir düşünür olmasıyla da İslam felsefesinde önemli bir rol oynamaktadır.

İbni Sina bilimleri üçe ayırır;

  1. i) Yüksek bilimler (Al-ilm-ül-âlî)

Maddesinden tümüyle ayrılmış biçimlerin bilimi ki bunlar; metafizik ve mantıktır.

  1. ii) Aşağı bilimler (Al-ilm-ül-esfel)

Maddesine bağlı biçimlerin bilimi ki bunlar tabiat bilimleridir.

iii) Orta bilimler (Al-ilm-ül-avsat)

Maddesinden ancak zihinde ayrılan bilimler ki bunlar matematik bilimleridir.

İbni Sina matematikten mantığa ve oradan da metafiziğe geçer. Aristo gibi felsefeyi ikiye ayırır;

  1. a) Nazari hikmet (Kuramsal felsefe)
  2. b) Amelî hikmet (Eylemsel felsefe)

Birincisinde tabiat felsefesi, matematik felsefe ve metafizik vardır. Eylemle değil, bilmekle ilgilidir.

İkincisi hem eyleme hem bilgiye aittir; medenî hikmet veya siyaset, ev hikmeti veya ekonomi (El-hikmet ül-menziliye), ahlâki hikmet (El-hikmet ül-hulkiye)

Mantık

Mantık, İbni Sina’ya göre ister felsefe içinde, ister ondan bağımsız görülsün bir âlet’tir. Mantığın hedefi insanı yanlıştan koruyan belirtileri vermektir. (Işarât)

İbni Sina mantığı psikolojiden çıkarıp, düşünce kanunlarını psikoloji üzerine kurmuştur. Önermeler ve kurucusunun Aristo olduğu tasım öğretisi (tümdengelim yoluyla sonuç çıkarma) hakkındaki çözümlemeleri İslâm Ortaçağında klasik olmuş ve sonraki bütün mantıkçılar ona dayandıkları gibi Kelamcılar[2] da Allah’ın ispatına dair eserlerinde ondan faydalanmışlardır.

Bilgi Teorisi

İbni Sina, tüm bilgilerimizin sezgiyle elde edilen açık ilkelerden çıkarsama (Ar. Al- istintâç) yoluyla oluştuğu kanısındadır. Bilgi sürecinin duyum ve algıyla oluştuğunu kabul etmekle beraber gerçek bilginin ussal olduğunu ileri sürer.

Empirisme’i mantıkî rationalisme’in içinde açıklamaktadır, İbni Sina’ya göre varlık ve düşünce aynıdır. Düşünce dışında varlık olamaz. Bu ilke mantıkla metafiziği birbirine bağlamakta ve mantıktan metafiziği çıkarma yolunu (yani dogmatizmi) temellendirmektedir.

Tabiat ilimleri

İbni Sina’ya göre tabiat ilimleri metafiziğin başıdır. Tabiat ilimlerini sıralamasında asıl fizikten (Kitabul-kiyan) başlar, çeşitli tabiat basamaklarından insana kadar yükselir.

Bütün cisimlerin ibaret olduğu madde ve şekil, İbni Sina’ya göre hem mantık, hem fizik, hem metafiziği ilgilendirir.

Psikoloji

İbni Sina’nın psikolojisi bir yandan fiziğe, öte yandan metafiziğe bağlıdır. Bitki nefsi[3] maddeye kadar iner. İnsan nefsi de faal akılla Allah’a kadar yükselir. Böylece İbni Sina felsefesinde psikoloji ikiye ayrılır;

  1. i) Deneysel veya empirik psikolojisi
  2. ii) Rasyonel veya içebakış psikolojisi.

Ruhun Tanımı

İbni Sina’ya göre ruh manevi bir cevherdir[4]. Ruhun bedenden ayrı manevi bir cevher olduğunu kanıtlamak için “insan-ı tâir” (L’homme volant, uçan insan) diye bilinen bir temsil kullanmıştır. Bu temsil bütün Batı Ortaçağında yayılmış, Bonaventura, Al- bertus Magnus tarafından sonradan kullanılmıştır.

İbni Sina’ya göre nefs birleşeceği bedeni almadan önce ferdî varlığı yoktur.

Metafizik

Aristo gibi İbni Sina da metafiziği varlık olması bakımından varlık ilmi diye tanımlıyor. İbni Sina üç katlı âlem görüşünde tanrıcı felsefe (theisme) ile tabiatçı felsefeyi (naturalisme) birleştirir. Bu teorisi ile Augustin felsefesi arasında büyük benzerlik vardır.

Mistik Felsefe veya Tasavvuf

İbni Sina’nın insanın tanrısal âlemle ilişki kurabilmesi için öngördüğü yol, bir çeşit manevi sezgidir.

Bu yolu “‘Hay ibn Yakzan” ve “Kitab üt- tayr-Kuş kitabı” gibi eserlerinde açıklamıştır, İbni Sina’ya göre Allah bütün varlıktır, sırf iyiliktir. Gerçek varoluş yalnız Allah’a mahsustur. Evrenin yalnız geçici bir varoluşu vardır.

Ahlak

İbni Sina eserlerinin her birinde ahlâka felsefî açıdan yaklaşarak onu bölümlere ayırmıştır.

İbni Sina’ya göre üç türlü kötülük vardır;

  1. i) Fizikî kötülük ki İbni Sina buna eksiklik der.
  2. ii) Psikolojik kötülük; keder, elem şeklinde görülür.

iii) Metafizik kötülük ki İbni Sina, “günah” olarak adlandırır.

Filozofa göre iyilik, yetkinlik ve mutluluk fikrinin doğması için kötülüğün olması gereklidir.

İBNİ SINA OKULU

İbni Sina, İslâm felsefesi içerisinde başlı başına bir okul olarak kabul edilebilir. Filozofa en yakın öğrencisi Behmenyar’dır. “Felsefî Konuşmalar” adlı kitabı Behmenyar ve başka bir öğrencisi olan ibnZeyle’nin sorduklarına verdiği cevaplardan ibarettir.

Ebu Abdullah Mâsumî ise en sevdiği öğrencisi diye tanınmaktadır. İbni Sina’nın ölümüne kadar yanından ayrılmayan öğrencisi El-Cüzcâni de filozofun hayatını kaleme almıştır.

Meymûn bin Necib al- Vâsıtî, tanınmış astronom ve şair Ömer Flayyam, Ömer Hayyam’ın öğrencisi Ebu’l Maâlî, Behmenyar’ın öğrencisi Ebu’l Abbas Zevkerî, geometri, mantık ve felsefeyle uğraşan Abdürrezak et-Türkî de İbni Sina okulundan sayılırlar.

Mutluluk ise ruhun temizlendiği ve Faal Akla[5] yöneldiği eylemdir. Böylece mutluluğa yönelen insan, filozofun “ruhun temizlenmesi” dediği bir çeşit tasavvufî yükselmeyi uygulayacaktır.

Din Felsefesi

İbni Sina bu konuda Fârâbî’yi ve ansiklopedicileri tamamlar fakat dinle felsefeyi uzlaştırmada dine yakındır. İnancın aklı tamamladığını kabul eder, peygamberlere filozoflardan üstün değer verir ve şeriatın;

  1. i) Siyasi
  2. ii) Psikolojik ve ahlaki

olmak üzere iki rolü olduğunu söyler.

İBNİ SİNA FELSEFESİNİN ORTA ÇAĞ AVRUPASINDA ETKİLERİ

İbni Sina’nın eserleri on ikinci yüzyılda Latinceye çevirtilmiştir. Bu eserlerinden biri olan “Metafizik”, Aristo’nun Metafiziğinden yarım asır önce tanınmış, Aristo’nun Metafiziğinin son iki kitabı çok daha sonra, hatta “Şifâ’nın” tercümesinden bir asır sonra ancak Batı’ya ulaşmıştır.

İbni Sina’nın özellikle Toledo’da tercümeleri yapılan eserleri daha sonra, Batı Üniversitelerinin temel ders kitapları haline gelmiş ve uzun süre okutulmuştur.

Orta Çağ Türk İslam felsefesinin ulaştığı yüksektepelerden biri olan İbni Sina, ünlü bir tıp bilgini olmasının yanı sıra, dopdolu ve mücadeleli geçen yaşamı boyunca hayatın iksirini aramış, ardında zamanın bütün ilimlerini kapsayan bir kütüphane dolusu değerli eser bırakmış bir filozoftur.

İlme ve Türk İslâm dünyasına böylesi katkılarda bulunmuş filozofumuz, yirmi birinci yüzyıla adım atmakta olduğumuz şu günlerde, bir hastaneye isim vermiş olmasıyla tanınmaktan çok daha fazlasını hak etmiştir. Hepimize düşen, millî kültür ve değerlerimizi tanıtmak ve insanımızın bu engin bilgi haznesinden yararlanmasını sağlamaktadır.

Ferim ÇIKGEL

Kaynakça:

– Doç. Dr. Mehmet N. Bolay, “ibni Sîna”, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. Ankara 1988

– Hilmi Ziya Ülken, “Islâm Felsefesi”, Ülken Yay. İstanbul 1983

– “Uluslararası İBN TÜRK, HAREZMİ, FARABİ ve İBNİ SİNA SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ”, Ankara 9-12 Eylül 1 985, Ank. Kültür Merkezi Yay. Sayı 42.

– Felsefe Arkivi, Sayı: 22-23, Edebiyat Fakültesi Matbaası İstanbul 1981

– Doç. Dr. M. Naci Bolay, “FARABİ ve İBNİ SİNA’DA KAVRAM ANLAYIŞI”, M.E.B. Yay. İstanbul 1989

– Orhan Hançerlioğlu, Felsefe sözlüğü, Remzi Kitabevi Yay. İstanbul 1982

– Prof. Dr. A.M. GOICHON, İBNİ SİNA FELSEFESİ ve ORTAÇAĞ AVRUPASINDAKİ ETKİLERİ, Doğuş ayın ve Dağıtım A.Ş. İstanbul 1986, Tercüme: Y. Doç. Dr. İsmail Yakıt

– “Uluslararası İBN TÜRK, HAREZMİ, FARA

[1] Kaside: On beş beyitten aşağı olmayan ve çoğu kez büyükleri övmek için yazılan koşuk.

[2] Kelamcılar: İslâm tanrıbilimcileri (Os. Mütekellimin, Fr. Mutaklimins)

[3] Nefs: Ruh, can, hayat.

[4] Cevher: Değişen yüklemlere desteklik eden değişmez gerçeklik. Kendi varlığı dışında bir varlığa gereksinim duymayan.

[5] Faal Akıl: Bütün âlemin ruhu ve bedeni.