KİTAP TAVSİYELERİ – 3
Aias – Sophokles
Türkiye İş Bankası Yayınları, 2015 İstanbul
Bu antik eserde Yunan tragedyasının en önemli yazarları arasında yer alan Sophokles ile Truva Savaşı’ndaki kahramanlıkları ile Homeros’un İlyada destanında kendine yer bulan kahraman Aias bir araya geliyor. Biri yazar, diğeri birçok esere konu olmuş bir kahraman olarak…
Ünlü tragedya yazarı Sophokles’in çocukluğu Pers Savaşları (Maraton Savaşı) ile başladı. Yaşamı süresince Atina’nın önce bir imparatorluğa sonra da bir tiranlığa dönüştüğünü gördü ve yine Atina’nın onur kırıcı bir yenilgiyle yıkılışını gözleriyle izledi. Bu yıkıcı Peloponez Savaşı yenilgisi kesinleşmeden bir yıl önce bu dünyadan ayrıldı. Yine de yaşamı Atina’nın en parlak dönemiyle örtüşmüştür ve yaşadığı müddetçe aktif bir şekilde katılmıştır ama yine de şüphe yok ki Sophokles müzik, dans, şiir ve tiyatro için doğmuştu.
Sophokles’in ozanlık yeteneği çağdaşları tarafından takdir edilmiş ve kendisine arı anlamına gelen “melissa” adı verilmiştir. Tragedyada aktör sayısını ikiden üçe çıkararak daha karmaşık kurguların yolunu açar. İlk kez sahne dekoru kullanır ve o zamana kadar on iki kişi olan koroyu on beş kişiye çıkarır. Sophokles, Aiskhylos’tan ayrılarak efsane evreninin yerine gerçek evreni tercih eder ama Euripides’ten farklı olarak kahramanları olduğu gibi değil, olmaları gerektiği gibi gösterir. Aristophanes onun için “dudakları balla kaplı” derken, Ksenophon da “tragedya ozanlarının en mükemmeli” der. Aristoteles ise tragedya konusundaki çalışmalarını Sophokles’in çalışmaları üzerine odaklanarak gerçekleştirir.
Gelelim kahraman Aias’a… Bu tragedya Sophokles’in en eski tragedyasıdır. Aias, Salamis kralının oğlu, Akhilleus’tan sonra Helenlerin en güçlüsü ve en cesurudur. Zeus’un soyundan gelir ve Salamis’in on iki gemisiyle Truva Savaşı’na katılırken tek istediği yararlılık göstererek kıymetinin ortaya çıkması ve onurlar kazanmaktır. Akhilleus savaşmayı reddettiği sırada Truvalıların Yunan gemilerine yaptığı saldırıda unutulmaz bir direnç göstermiştir. Patroklos öldüğünde onun cesedini savaş meydanından yiğitçe çekip almıştır. Savaşın kaderini belirleyecek anlarda Hektor ile bir Akha savaşçısının düello yapması gerekir. Tüm Yunanlılar savaşacak kişiyi belirleyecek kurada Aias’ın çıkmasını isterler. Gerçekten de kurada Aias çıkar ve Hektor ile savaşır; ne var ki yenişemezler ve düellodan bir kazanan çıkmaz.
Homeros, onun dağ gibi, boylu boslu, heybetli, kule gibi ve çok güçlü olduğunu söyler. Sembolü kendisinden başka kimsenin kaldıramadığı ağır kalkanıdır. Ona büyük Aias derler. Savaşta büyük yararlılıklar göstermiş sağduyulu Aias…
Akhilleus öldükten sonra silahlarının kime verileceği konusunda bir anlaşmazlık çıkar ve sonunda Akhilles’un annesi Thetis’in de müdahalesiyle ordunun en güçlü kahramanına verilmesi kararlaştırılır. Aslında en başından beri “en güçlü savaşçı”nın kim olduğu bellidir. Özellikle artık Akhilleus de yokken… Sophokles’e göre buna Akhalar aralarında gizli bir oylama yaparak karar verirler ama bu esnada bir hile yapılır. Sonuçta bu onura Odysseus layık görülür. Büyük bir haksızlığa ve saygısızlığa uğradığını düşünen Aias buna çok kızar. O kadar çok kızar ki çıldırır ve kederinden, hiddetinden aklını yitirir, sonra da intihar eder.
Hikâye doğrultusunda Aias tragedyası, Antik Yunan edebiyatının siyasi yönü en güçlü tragedyalarından biridir. Böylece mitolojik evrenle yeni dünyanın siyasi kurumları yüzleşir. Bu yüzleşme doğrudan eserin kahramanı Aias üzerinden betimlenir. Sophokles, hikâye ve kahraman Aias aracılığıyla siyasetin etik temellerini saptamaya gayret eder. Çünkü Aias kişiliğinde geçmişe dair birçok değer taşır. Cesur, adil, güçlü ve onuruna düşkündür. Truva Savaşı’na doğru yelken açan birçok diğer kahraman gibi bu savaşın sahip olduğu güçleri ortaya çıkmasını ummaktadır. Kendi değerinden öylesine emindir ki, kullanılan yöntemi bir kenara koyalım; sadece “en değerli kahraman” unvanının başkasına verilmesi bile ona göre kendisine yapılmış büyük bir hakarettir. Aias, kentlilikten de ordudan da uzaklaşır. Hatta tanrılardan bile… Hayvan sürülerini katlederek topluma zarar verir. Çünkü o, tanrıların yardımını bile kabul etmeyecek kadar kahramanca bir onura sahiptir. Destansı savaş atmosferi artık yerini Truva’nın tenha kumsalına bırakmıştır ve Aias, toplumun artık kahramanlık ideallerinin yerini siyasi güce bıraktığını kabul edememektedir. Menelaos ve Agamemnon orduda disiplinin esas olduğunu ve bireyin topluma boyun eğmesi gerektiğini siyasi bir terminoloji ile ama nefret ve düşmanlık duyguları ile ifade ederlerken Sophokles der ki, MÖ V. Yüzyıl koşullarında etik değerler artık devlete hizmet edecek şekilde değişmiştir ve eski sistemin bir ürünü olan bu kahraman için varlığını sürdürmek artık imkânsızdır. Bu yönleriyle yer yer Aias tragedyası ile Cervantes’in Don Kişot’unda var olan tarihi atmosfer, değişim ruhu ve kahramanlarının ortak duyguları açısından benzerliği fark etmek oldukça ilginçtir.
Odysseus ise her zaman ki yüksek uyum yeteneği, ortak çıkarları gözeten, olaylara bireysel yaklaşmayan bakış açısıyla kent ile bireyin arasında köprüler kurmaya çalışır. İnsancıllığı ve ölçülülüğü yüceltir. Kahramanların kente, kentlerin de kahramanlara ihtiyaç duyduğunu ve hangi sistem olursa olsun vefanın gerekli bir erdem olduğunu vurgular. Onun hizmetleri takdir edilmeli ve ona karşı minnet duyulmalıdır.
Aias’ta, sadece Sophokles’in son derece dokunaklı bir şekilde Aias’ın hikâyesini konu edinmesine, zamanın ruhuna, tarih boyunca farklı şekiller altında birçok kez yaşanmış bu değişime, kahramanlık ve kentlilik anlayışına dair bir şeyler bulmuyoruz. Bu eseri okurken aynı zamanda gözlerimizle tragedyanın ve tiyatronun doğuşuna, ilk güçlü uygulamalarına eşlik ediyoruz. Dionysos Tiyatrosu’nda yapılan ilk temsili, oturduğumuz mermer sırada diğer Atinalılar ile birlikte soluk soluğa ve kimi zaman dolu gözlerle izliyoruz.
Kemal KARADAYI