NEDİR SANAT ?

Bir biçim yaratma eylemi olarak sanat, insanların barınak, besin gibi temel ihtiyaçlarından pek de geride kalmayan bir duyarlılık ve kültür ürünüdür. Tabiat ve çevremizle ilişkilerimizin sonunda olup bitmiş bir düzeni gerçekleştirmekle kalmayıp yenileme ve değiştirme sürecine gireriz. Bir yandan ortaklığı, bir yandan tekliğin sınırlarını genişletiriz, fakat hiç bir zaman toplumla birey arasındaki derin ilişkiyi gözden kaçırmadan.Ortak yaşama programlarının özgür ve kişisel eğilimleri yontan, insanı tekdüze standartlaştıran katılığı karşısında sanat, insanın kişisel özgürlüğü gerçekleştirme çabasıyla birleşen bir anlam kazanır.

Yaşama etkin olarak katılmak, yaratmanın baş koşuludur. Özgür ve doğurgan bir kişiliğe sahip olan sanatçı, toplum işlerine insan yanıyla katılırsa yaşadığı gerçek, ister istemez söz söyleşini de etkiler. Sanatçı aynı zaman da beceri sahibi olan kişidir. Sanat hayatın içindedir. Bu yüzdendir ki gerçek, sanatçıyı ortaya çıkaran, beceriyle yaşamasıdır. Yaşarken sanatçı olursak yaptıklarımızda ıssız çöllerden, bencil sevişmelerden de söz etsek, yaşamamız içten içe bir titreşimle o çölü, o sevişmeyi insan sesleriyle doldurur.

Alışkanlarımızı ve önyargılarımızı bırakıp anlamaya çalışırsak sanatın içine ancak girebiliriz. Yeryüzünü bir de farklı olanın gözleriyle görebilmek; bu noktada alışkanlıklarımız yıkılmaya başlayacaktır. Sanatın dünyasında her şey bilinmedik, görülmedik güzelliği ortaya koyma çabasına adanmıştır.

Benzersizde özgürlüğü gerçekleştirme isteği ve yaratıcı süreci insanlara açmak, toplumsal, kozmik yaşamı zenginleştirmek: işte sanatın rolü.

Biçimsel yaratışların gerçek özgürlüğü, bir başına buyruk olup gitme değil, gündelik hayatın getirdiği zorluklardan ayrılmadan uyarıcı, aydınlatıcı, kişiliği geliştirmektir. İnsanlara gerçekleri, daha insanlığa lâyık olması kararlılığını da yoğunlaştırır ve geliştirir.

Sanat hem coşma, hem yâdsıma işidir. Nietzsche “Hiç bir sanat gerçeği çekemez.” der. Sanatın dünyayı hiçe sayması ondaki eksiklikten ötürüdür ve dünyanın bazen kavuştuğu büyüklük adınadır. Bu zorbalıklar, umutsuzluklar ve sevgisizlikler içindeki dünyaya katlanamayan sanatçı bu düzeni sevecek kadar bozuk değildir.

Sanat insanların bir başlarına tadını çıkardıkları bir şey değildir. Çok sayıda insana seslenebildiği, ortak acılar ve sevinçlerle, insan olma çabamızla birleştiği müddetçe bir anlam kazanır. Burada sanat, sanatçıyı zorlar. Onu en gündelik, en evrensel gerçeğe bağlar. Yargılamalarla değil anlamaya çalıştığı sürece evrensel olabilir.

Güzelliklerin sürgün edildiği dünyamızda daha fazla güzelliklerin sürgün edilmesine izin vermemelidir sanatçılar. Atalarımız kılıçlarıyla yaptıkları fetihlerde sınırları değiştirip yeri göğü avuçlarının içine almışlar ve sonunda saltanatlarını bir çöl, bir moloz yığını üstünde bitirmişler. Günümüz insanı ise pek de bir şey yapmamakta. Gelecekten, sevgiden yoksun olan bu insanlar her şeye gözlerini kapamışlar, deliklerinde düşünüyorlar, köstebekler gibi.

Sanatçının hiçe saymacılıktan kurtulduğu şu zamanda ne insanlık değerleri için sanat değerlerini budalaca hiçe sayalım ne de, sanat değerleri için insanlığı. Her gerçek sanat yaratısı yarın için bir muştudur.

Ali Asgar ÇAKMAKÇI