PROMETHEUS YA DA ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE
İnsanlık, yüzyıllardır varlığını sürdürmek ve kendince en iyiyi, en güzeli aramak için uğraş vermiştir. Bu uğraşı verdiği yaşam sürecinde uygarlıklar kurmuş, varlığını sürdürmek ve korumak için özgürlüğü seçmiştir. Fakat özgürlük karşımıza bazen bir kavram olarak çıkmış, bazen bir eylem olmuştur. Teoride özgürlük insanları kendilerine ve çevresine köle yapmıştır.
Pratikte ise yapılanlar, özgürlük adına bir başkasının yaşamak, düşünmek, yaratmak eylemlerine göz dikmiş, şu küçük dünya üzerinde insan onuru ile yaşamayı asla becerememiştir. Şimdi ise bu daracık dünyada çile doldurmaktadırlar. Hiç bilememiştir, özgürlük diye nitelendirilen alışkanlık ve işlemleri aşmayı.
Özgürlük dünyaya bakma, insan olarak eyleme, birlikte yaşama boyutlarının artması, toplum, kültür yönünden insanın seçeneklerine bir yenisini katmasıdır. Alışkanlıkları aşmalı insan, çünkü özgürlüğün en büyük düşmanıdır, insan hayata yeniden yeniden başlamaktadır. Ancak, bugünün dünden farklı bir gün olduğunun bilinci ve sorumluluğunu taşımalıdır. Yoksa hayatı alışkanlıkla yaşamaya başlayacak, varoluşunun anlamını çözemeden göçüp gidecektir. Yaşamın tekdüzeliği karşısında çok geçmeden düşünmeden konuşmaya başlamakta, ardından refleksler sökün etmektedir. Çok az veya çok uzun bir süreç sonunda yaşamını şöyle bir gözden geçirirken isteği dışında, kendi kurduğu düzenin ve dogmatik düşüncelerin kölesi olduğunun farkına ya varır ya da varamaz.
Bazılarının düşüdür özgürlük. “Düş kurun, düş kurun bakalım” dedi, solmuş gül. Ne acı ki, özgürlüğün düşünü kuranlar bilemeyecekler, onun düşü olamaz. O, zaman içinde değil, yalnızca burada ve şimdi gerçekleşebilir. Burada ve şimdi oluş sonsuzluk ve zamansızlıktır. Varoluş ve özgürlük zamanı aşar, işte bunun içindir ki, zamanı ve mekânı aşmak bir özgürlük sorunudur. Aslında asıl büyük sorun, bireylerin hayat karşısında yaşamın dinamiğinin ve gelişme sürecinin farkına varamaması ve onu kavramamasıdır. Henüz doğmayı beceremeyen ölüp gitmemelidir vaktinden önce. Yaşamakta yürekli olmalıdır; insanı, dünyayı, yaşamı katlanılmaz hale getiren, yaşanılmaz kılan, çıkara ve yozlaşmış insan ilişkilerine kayıtsız kalmamalı, başkaldırmalıdır. Fakat bu başkaldırma ve yaşamı iyileştirme isteğimiz, yaşamadan, anlamadan olmamalıdır. Anlamanın ve arayışın, yaratmanın mantığı özgürlüğün kendisi olur. Ama hâlâ insanın daha anlamlı ve onurlu bir yaşam için başkaldırısının dünyaya saldığı büyük çığlığa hepimiz sağırız. Bakıyoruz görmüyoruz, duymuyoruz, anlamak zahmetine katlanmıyoruz ne yazık ki. Köleliğe karşıdır insanlar her zaman, fakat evinde, işinde, okulunda bu düzeni yürütebilir. Kimse bir şey diyemez, kurallara uygundur. Ama bununla övünmeye kalktığı an kendine ihanet etmeye başlar. Doğrusu hükmetmekten ya da hizmet gördürmekten vazgeçemez insanlar. Herkesin temiz hava kadar köleye de ihtiyacı vardır. Buyurmak, soluk almak gibi bir şeydir. Çevremize şöyle bir baktığımızda en kısmetsizlerin bile soluk almayı becerdiğini görebiliriz. İnsanlar yaşamlarında bilinçsiz bir şekilde çevrelerine duvarlar örmektedirler. Sonuçta bu duvarlar içinde sımsıkı hapsedilen benlik ölüp gitmektedir. İnsanlar bu şaheser duvarları ortaya koyabilmek için başkalarına ve hatta tanrılarına bile ihtiyaç duymamışlar. Bu duvarların niteliği kişilerin insana ve insan değerlerine bakış açısı ile doğru orantılı bir gelişme göstermiştir. Duvarların oluşumuna neden olan: boyun eymek, alçak gönüllü olmak ve köleliliğin rahatlığıdır. Çoğu insanların düşünce yapıları Ortaçağı aratmayacak bir zihniyetle gelişip serpildikçe bu duvarlar aşılıp yıkılmayacaktır.
Köleliğin efendileri, yüreklerinin en gizli yerine bir kürsü kurup oraya oturuyor ve özgürlük adına yargılayıp boğuyorlar insanları. Sevgiden, umuttan, insanlık onurundan, gelecekten çok uzak olan insan görüntüleri için özgürlük hiç de acelesi olmayan bir lükstür. Sanırım özgürlük ve onun son tanıkları da azalacak. Yaşadığımız çağda en göze çarpan şey çoğu insanın her çeşit inanç sahipleri dışında gelecekten ve umut- tan yoksun olmalarıdır. Geleceğe el atmayan gelişme ve iyileşme umudu olmayan bir yaşamın ne anlamı olabilir. Aşılmaz bir duvarın önünde yaşamak köpekçe yaşamaktır. Ya bu duvarın önünde yaşarsın ya da yüce bir yaşam uğruna özgürlüğü seçersin. İşte kendini yeniden yaratacak devrimi gerçekleştirmek, insanın yazgısına karşı koyması ile başlar. İnsan özgürlük istiyorsa ve zorunlu olduğuna inanıyorsa onu yaşayıp, korumalıdır. Tarihin en karanlık günlerinde Prometheus insanları, toprağa ve durmadan biten bir ota bir yanları ile bağlı kalmışlardır. Zincire vurulmuş Prometheus, tanrının yıldırım ve şimşeklerinde insana olan güvenini yitirmemiştir. Onun için Prometheus bağlandığı kayadan daha sert, dalağını yiyen akbabadan daha sabırlıdır. Tanrılara başkaldırmaktan daha önemli olan şey bence bu diretmedir. Onun için bizler de daha aydınlık dünyalar için bu ateşi hiç söndürmeyelim. Karanlığın kendisi götürdü bizi aydınlığa.
Araştırmacı Ali Asgar ÇAKMAKÇI