YAZARIN GÖREVİ MİTLERİN ÖLMESİNE ENGEL OLMAKTIR
“Yeryüzündeki her şeyin simge ve alegori olduğunu anlamak için gereken tek şey sonsuz bir dikkat yeteneği…”
Bu sayıda ilk gençlik yıllarımda okuduğum Veda Yemeği adlı romanıyla beni büyülemiş ve en sevdiğim yazarlar arasına girmiş Michel Tournier’i tanıtmak istiyorum sizlere.
Michel Tournier, eserlerinde geçmişin mitlerini yeniden yorumlayan bir roman, deneme ve öykü yazarı. Neredeyse tüm eserlerinde, mitlerin günümüzün gerçekçi mekânlarında yaşanan hayatlara uyarlandığını görürüz. Eserleri; keskin bir üslubu, yıkıcı ironileri, kışkırtıcı bir entelektüelliği ve hikâyelerini binlerce yıllık bir efsaneyi okur gibi okumanızı sağlayan, kahramanını hiçbir zaman terk etmeyen bir kutsallık duygusu içerir. Anayurdu İrlanda’yı kasıp kavuran ve patatesleri kıran vebadan kaçarak yurdunu terk eden, vaat edilmiş topraklarmışçasına California’nın hayallerini kuran ve çölde yaşadığı mistik deneyimlerden sonra kendi hikâyesini Musa’nın hikâyesinin ışığında anlamlandırabilen Rahip Eleazar gibi… Ayrılma haberini vermek üzere akşam yemeğinde bir araya topladığı dostlarının her birinin anlattığı hikâyelerle kendi mitlerini ya da bir başka deyişle sözcükten evrenlerini keşfeden balıkçı ve kadın felsefeci gibi…
“Canlılığını yitirmiş bir mite alegori denir. Yazarın işlevi mitlerin alegoriye dönüşmesine engel olmaktır.”
Onun kaygısı geçmişin bilgeliğinin kristalize hâli olmasına rağmen sorgulanmaksızın tüketilen mitosları yeniden gündelik hayatlara taşımak ve başka bir yaşama şeklinin, başka bir yorumlama şeklinin mümkün olduğunu anlatmak…
20. yüzyılın en etkili Fransız yazarlarından birisi olan Tournier, 19 Aralık 1924 yılında Paris’te dünyaya gelir ve Sorbonne ve Tübingen üniversitelerinde felsefe eğitimi alır.
“Felsefeyi on altı yaşında keşfettim ve kendimi ona adamak için tüm edebi tutkulardan vazgeçtim.”
İlk romanını 42 yaşında yayımladığında o artık felsefe ve edebiyatı birleştirmenin güçlü ve kendine özgü bir yolunu bulur…
Tournier’in her yapıtında ana ya da yan karakterlerden birinin bir çocuk olduğu görülür ve en çok işlediği temanın da masumiyetin yitirilmesi olduğu dikkat çeker. Ayrıntılı ve felsefi spekülasyonlara dayanan bir yazım tarzı ile öne çıkar.
Sorbonne’da Platon Felsefesi alanında yüksek lisans derecesi yapar. Daha sonra yeniden yapılanma döneminde Almanya’da dört yıl geçirir -orada Gilles Deleuze ile tanışır- ve 1949’da Fransa’ya dönmeden önce Tübingen Üniversitesi’nde felsefe dersleri alır. Bir filozof ve Alman dili ve edebiyatı uzmanı olarak eğitim gören Michel Tournier, uzun yıllar boyunca çevirmenlik yapar ve ardından radyo ve televizyondaki kültürel programlarda yer alır.
“Öğretmen olamadığım için geçimimi sağlamak için ‘garip işler’ yaptım… RTF’de yapımcı ve yönetmen, Europe 1’de basın sorumlusu olarak çalıştım, çeşitli gazetelere katkıda bulundum. Ve felsefeyi edebi bir formüle entegre etmede başarılı olmam on yedi yıl boyunca deneme yanılma ve araştırma gerektirdi.”
Kendisinin çok vasat bulduğu birkaç metinden sonra, Michel Tournier 1967’de 42 yaşındayken ilk romanı Friday or the Limbo of the Pacific’i yayımlar. Edebiyat dünyasında kısa sürede başarı ve saygınlık kazanır. Romanı, Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü ile taçlandırılır.
1970’te ikinci romanı Le Roi des Aulnes, ruhlara damga vurur ve oybirliğiyle Goncourt Ödülü’nü kazanır. 1972’de de Académie Goncourt’un bir üyesi olur.
Romanlarına ve kısa öykülerine ek olarak, gençlere yönelik metinlerle kendini tamamen edebiyata adar.
1957’de Chevreuse Vadisi’ndeki Choisel’de eski bir papaz evine taşınır, burada Paris’ten ve edebi ortamdan uzakta yalnızlık içinde çalışır.
Ayrıca, kitaplarının uzun hazırlıkları için çok seyahat eder.
“Bazen muazzam yolculuklar yaptım. Les Météores için dünyayı dolaştım çünkü ikizlerden biri peşinden koşan kardeşinden kaçıyordu. Böylece bu kitabın bir bölümü için Kanada›yı Vancouver›dan Montreal›e trenle gece gündüz kırk sekiz saat boyunca yolculuk ederek geçtim. Bunu yapmak zorundaydım, başka bir yol yok! Çoğu zaman, taslağım bana son derece sert şeyler yapmamı emrediyor. Altın Damla için bir mezbahada bir sabah geçirdim. O süreçte çok acı çektim. Şu anda metroyla ve intiharla ilgileniyorum. Bazen bütün gecemi Paris metrosunda geçiririm. Çok zor ama hayata renk katıyor… Bu, Germinal’i yazdığında kömür madenine giden ve iki kat daha fazla çalışan Zola yöntemidir. Flaubert de bunu yaptı. İlk araştırmaları yapan ve bu alana giren o oldu.”
Kitapları şimdi düzinelerce dile çevriliyor. “Cuma veya Yaban Hayat” (Fransa’da yaklaşık üç milyon kopya) veya Kızılağaç Kralı (dört milyon) gibi eserleri dikkate değer baskı sayılarına ulaşmış durumda.
Çeşitli çalışma ve tezlere konu olan Michel Tournier’in çalışmaları ona 1993’te Goethe Madalyası ve 1997’de Londra Üniversitesi’nden fahri doktor unvanını kazandırır.
Tournier, 18 Ocak 2016 tarihinde 91 yaşındayken Choisel’deki papaz evinde hayata gözlerini yumar. Choisel’daki Saint-Jean-Baptiste kilisesinin ve papaz evinin hemen bitişiğindeki mezarlığa gömülür ve bu mezarlığın kitabesinde yazılması istenen metni kendisi yaşarken seçer:
“Sana tapıyordum, bana yüz katını geri verdin, teşekkür ederim hayat!”
Onun Türkçeye çevrilmiş çok sayıda eseri bulunur:
Cuma ya da Pasifik Arafı, Ayrıntı Yayınları, İlk yayınlanma tarihi 1997
Veda Yemeği, Ayrıntı Yayınları, Temmuz 1992
Düşüncelerin Aynası, Yapı Kredi Yayınları · Mayıs 2017
Cuma ya da Yaban Yaşam, Metis Yayıncılık · Ekim 2017
Çalı Horozu, Ayrıntı Yayınları · Ekim 1990
Kızılağaçlar Kralı, Ayrıntı Yayınları · Temmuz 2004
Altın Damla, Ayrıntı Yayınları · Ağustos 1996
Meteorlar, Ayrıntı Yayınları · 2001
Gilles ile Jeanne, Ayrıntı Yayınları · 2004
Kaynak ve Çalı, Ayrıntı Yayınları · Temmuz 2000
Müneccim Krallar, Ayrıntı Yayınları · 2005
Anahtarlar ve Kilitler, Ayrıntı Yayınları · 2003
Kutsal Ruh, Ayrıntı Yayınları · 2003
Dışsal Günlük, Yapı Kredi Yayınları · 2018
“Kutsal kitabı okumuş olsaydın bir şey dikkatini çekerdi. Tanrı önce Âdem’i yarattı, sonra da cenneti, daha sonra Âdem’i cennete koydu. Âdem cennette olmasına şaşmıştı, bu ona doğal gelmemişti, değil mi? Havva’nın durumu başkaydı; o Âdem’den sonra yaratıldı… Cennette yaratıldı; cennetin yerlisi… Sonra ikisi de cennetten kovulduklarında, bu Âdem ve Havva için aynı şey değildi; Âdem ilk çıkış noktasına geri dönüyordu. Havva ise, tersine, doğduğu ülkeden sürülmüştü. Eğer bunu unutursanız, kadınlardan yana hiçbir şey anlamazsınız. Kadınlar cennetin sürgünleridir… Tümü…”
Meteorlar (Ayrıntı Yayınları, 2001)
KEMAL KARADAYI