YUNUS EMRE

 Yunus Emre’nin hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ancak Anadolu’nun her köşesinin ona’ sahip çıkmaya çalıştığı bir gerçektir.

Yunus Emre XIII yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Doğumu (H.638) Miladi 1240-41, ölümü (H.720) miladi 1320-21 olarak kabul edilir. (82 yaşında ölmüştür).

Hayatına dair bilgiler hikâye gibidir. Hacı Bektaş-i Veli Vilayetnamesine göre; Hacı Bektaş-ı Veli, Horasandan Anadolu’ya gelip Kırşehir yöresine yerleşmiştir. Bir süre sonra bu çevrede saygınlık kazanmış ve kerametleri dilden dile anlatılmaya başlanmıştır. Zaman içinde çevresinde müritleri toplanmış, dergâhı eğitim merkezi haline gelmiştir. Aynı zamanda yoksullara yardım etmek geleni boş çevirmemek de bu dergâhın törelerindendir. Yunus Emre ise Eskişehir’in Sivrihisar kasabasına bağlı Sarıköy’de doğup yaşamıştır. Çiftçilikle uğraşır. Bir yıl kıtlık olmuş ve Yunus çaresiz kalınca Hacı Bektaş-ı Veli’nin tekkesine buğday istemeye gitmiştir. Ancak giderken boş gitmek istemez ve dağdan topladığı alıçları hediye olarak götürür. Alıçları sunup karşılığında buğday ister. Hacı Bektaş-ı Veli Yunus’un hediyesini kabul eder ve kendisini dergâhında 1-2 gün misafir olarak ağırlar. Yunus köyüne dönmeye karar verdiğinde Hacı Bektaş-ı Veli “Sorun bakalım buğday mı yoksa nefes mi verelim” der. Yunus “Nefesi neyleyim, bana buğday gerek” diye cevap verir. Hacı Bektaş-ı Veli getirdiği her alıç tanesine bir nefes verelim diyerek teklifini yineler. Yunus Emre “Eşim ve çocuklarım var. Nefes karın doyurmaz, mümkünse buğday versinler” der. Üçüncü kez H. Bektaş-ı Veli; “Getirdiği alıcın her çekirdeğine 10 nefes verelim” der. Yunus yine buğday ister. Ve böyle olunca buğdayı yükleyip yollarlar.

Yunus yolda giderken yaptığı hatanın farkına varır. Pişmanlık içinde geri dönüp Hacı Bektaş-ı Veli’den özür dileyerek bana “nefes verin” der. Yunus’un bu dileği Hacı Bektaş-ı Veliye iletilir. Ancak Hacı Bektaş- ı Veli artık geçti der. “Biz onun kilidinin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik varsın nasibini ondan alsın” der. Bunun üzerine Yunus, Tapduk Emre’nin dergâhına ulaşır, halini anlatır. Tapduk Emre: “Halin bize malum olmuştu, hizmet et, emek yetir, nasibini al” der. Ve Yunus Emre tam 40 yıl tekkeye odun taşır. Buraya odun bile eğri girmez diye dümdüz ve kuru odunları bularak getirir hep. Öylesine saygıyla ve bağlılıkla hizmet etmiştir ki günden güne Aşkı artmıştır, duygusu enginleşmiştir.

Yunus bir gün; kendi kendine düşünür ve “Gelişimden bugüne bir başkalık göremedim” diye üzülür. Yıllarca canla başla çalışmak; en coşkun kutsal sevgi ile bağlılık gönlümde neyi aydınlattı? Gözümden hangi perdeyi kaldırdı? Hangi gerçeğe ulaştım der ve Taptuk Emre’nin dergâhından ayrılır.

Yolda iki yabancı dervişle karşılaşır. Ve birlikte yürürlerken öğle olunca bir ağaç gölgesinde dinlenirler ve dervişlerden biri dua eder önlerine bir sofra gelir ve yemeklerini yerler. Akşam diğer derviş dua eder ve sofra gelir. Yemeklerini yerler. Yunus Emre şaşkınlık içinde acaba bunların mürşidi kim? Öğrensem de gidip ona kulluk etsem diye düşünür. Bir yandan da içi sıkılmaktadır. Çünkü ertesi sabah bana sıra geldiğinde ne yapacağım kimin adına niyaz edeceğim diye düşünür. Sabah olunca diğer dervişler haydi bakalım sıra sende “niyazını et de lokmamız gelsin” derler. Yunus Emre içinden bu dervişler kimin adına niyaz ettilerse bende onun adına niyaz edeyim, Allah’ım fakir kulunu utandırma der. Gözlerini açınca üç sofra birden geldiğini görünce herkes şaşırır. Dervişler sorarlar kimin adına dua ettin. Yunus’da der ki siz kime dua ettinizse onun adına dua ettim. Dervişler biz bu civarda yaşayan Yunus Emre adındaki bir derviş adına dua ettik deyince Yunus Emre onlardan ayrılıp doğru Tapduk Emre’nin dergâhına geri döner. Arabacıyla konuşur. Ve arabacı ‘Kapının eşiğine yat. Tapduk Emre’nin ayağı takılınca bu kim diye sorar. Ben de Yunus derim. Eğer “Bizim Yunus derse ellerini öpersin”’ der. Böyle yapılır ve Tapduk Emre Bizim Yunus mu deyince Yunus Emre ellerini öper, af diler.

Bir akşam dergâhta Erenler Meclisi kurulur. Tapduk Emre Yunus Diyen isimli kişinin ilahi söylemesini ister. Ancak Yunus Diyen denince o anda sanki dili tutulur. Aklına hiç bir şey gelmez. Bunun üzerine Tapduk. Emre oduncu Yunus’a döner ve haydi sen söyle artık senin kilidini açtık Hacı Bektaş’ın sözü yerine geldi der. Ve bunun üzerine Yunus şiirlerini söylemeye başlar

Yunus’un üç bin üç nefes söylediğinden bahsedilir. Bir bini meleklere, bir bini, deryadaki canlılara, bir bini de insanlara hitap eder.

Yunus Emre’nin eserleri, “Yunus Emre Divanı” ve “Risaletin Nushiye”dir. Tüm şiirleri Divan’da toplanmıştır. Risaletin Nushiyye ise Nasihat Kitabıdır. Yaşamının son zamanlarına doğru tamamladığı bu eser mesnevi tarzında yazılmış ahlaki öğreti kitabıdır. Ve Yunus’un vasiyeti gibidir. 600 mısradan oluşur. Ve düz yazı nitelediğinde yazılmıştır. Ancak Yunus Emre daha çok şiirleriyle tanınmıştır. Risaletin Nushiyyse geri planda kalmıştır. Oysaki son derece pratik olan ve insanın iç yapısının özellikleri ve gerçek insan ahlakını tanıtan ve öğütleyen bu hitap bir cep kitabı, bir rehber gibidir.

 Yunus Emre; Gerek şiirlerinde gerekse nasihat kitabında sevgiden, dostluktan, barıştan, birlikten bahseder. Çünkü yaşadığı döneme göz atacak olursak XIII yüzyıl ile XIV yüzyılın ilk yarısında Anadolu tarihinde oldukça karışık ve bunalımlı bir dönemdir. Selçuklu devletinin zayıfladığı, Moğol istilası ile düzenin bozulduğu, Selçuklu İmparatorluğu’nun içten çöktüğü, çeşitli Türk boylarının ayaklandığı, halktan ağır vergilerin alındığı, yağmacıların saldırılarının yaşandığı, kuraklık ve kıtlığında tüm bu sıkıntılara eklendiği gerçek anlamda bir bunalım dönemidir.

Böyle bunalım dönemlerinde görülmüştür ki; Aydınlar tarihin devirlerini anlamaya çalışırken normal insanlarda da yaşamın anlamını sorgulama, ben kimim, neyim, nerden gelip nereye gidiyorum gibi sorular daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de Anadolu’daki fiziksel plandaki yıkılış ve çöküş içsel anlamda dirilme aydınlanmanın alt yapısını oluşturmuştur. Toplumdaki pek çok sosyal problem insanın içine dönmeyi ve sorunun kaynağını görüp tedavi etmeyi gerektirmiştir. İşte Yunus Emre, Hacı Bektaş- ı Veli, Mevlana gibi filozof insanlar Anadolu’nun iç olarak dirilmesine, insanların gönüllerindeki yaraları sarmaya, onlara güç ve cesaret vermeye, gerçek mutluluğun yolunu göstermeye çalıştılar. İşte bu yüzden Yunus Emre sevgiden, her şeyi sevmekten, hoşgörüden, birlikten, dirlikten bahseder. Ve bunların dışında ya da fiziksel imkânlarda değil kendi içimizde olduğunu vurgulayarak insanlara ümit ve güç verir. İnsana; insanın ne olduğunu, nereden gelip nereye doğru gittiğini ve bu yolda nasıl yürünmesi gerektiğini açık ve net bir şekilde anlatır.

 Risaletin Nushiyye insanın yaratılışının ve insan doğasını açıklamakla başlar;

  1. Allah’ın hikmetine bak! “Ateş”, “Su”, “Toprak” ve “yel” söyleyerek, neler yaptı?
  2. (Sonra) “Bismillah” diyerek “Toprak” getirdi. O sırada (Su) da hayırladı.
  3. ”Toprak” ve “Su” ya temel (aslı) yaparak, Ona Âdem adını verdi.
  4. Arkasından “yel”(hava) gelip onu kuruttu. İşte Âdem’in vücudu bunlardan oluştu Bunu bil.
  5. “Ateş” de geldi ve onu ısıttı (kızdırdı). (Tanrının yarattığı cisim) ısınınca, “can” vücuda ulaştı.
  6. Surete (vücuda), “can”ın girmesi emredilir ve Allah’ın emri ona derman olur.
  7. “Can” (Ruh) vücuda girerek, onu nurla doldurdu, vücuda “Can”ı sevindirdi.
  8. (Âdem) “celal” (Ululuk) sahibi “Allah ’a” hamd ve şükrederek benim gibi binlerce (insan) yaradan, (senin için) imkânsız değil dedi.
  9. Toprak ile insana dört sıfat geldi; “sabır”, “iyi huy” “tevekkül” ve “yücelik” (mekrümet).
  10. “Su” ile dört türlü hal geldi: “safa (temizlik), “saha” (cömertlik, “lütf (İyilik, İhsan) ve Visal (kavuşmak).
  11. Hava ile dört türlü heves (huy) geldi; “kijb”(yalan), “Riya” (ikiyüzlülük), “tezlik”(acelecilik) ve “nefs” (insanın dünyevi arzuları).
  12. “Ateş” le birlikte dört türlü tat geldi. “Şehvet” (şiddetli nefsi istekler), “Kibr” (kendini beğenmek), “Tama” (Aç gözlülük), “hasetlik” (kıskançlık).
  13. ”Can” ile şu dört huy geldi; “izzet” (şeref, yücelik), “vahdet” (birlik), “hayâ” (edep, utanma), Adab-ı hal (vahdet nefsine sahip olma edepleri).

 “Akıl” da üç türlüdür; Biri dünya düzenini bildiren Akl-ı ma’aşdır, biri de Ahiret hallerini kavrayan Akl-ı ma’ad dır, bir diğeri de, Allahü Tealini meiştini bildiren “Akl-ı külli” dir.

 “İman” (Yakin bilgi) Allah’ın hidayeti (doğru yolu bulma nun dandır), (Yakin, evrenin açık bilgi demektir).

 “İman” da üç türlüdür.

“İlme’l yakin” , “Ayne’l yakin”, ve (“hakka’l yakin”) dir.

“İlme’l yakin” Akılla

“Ayne’l yakin ” Gönülle

“Hakka i yakin ” Can ile elde edilir.

 Yunus Emre insan doğasını analiz ettikten sonra insan içinde Nefis ile Ruh arasında sürekli bir savaştan bahseder. Ve bu savaşın kahramanlarını konuşturarak kişileştirir ve fiziksel bir savaş görüntüsü içinde anlatır.

  1. En büyüğü gönül duygusudur. Eğer sen kendini izlersen onu bulursun.
  2. Sana nefsin elinden (kötülüklerinden) bahsedeceğim. Ümidin varsa ondan uzaklaş.
  3. Sana havale edilen iki sultan vardır. (Nefs-Ruh) onların her biri (gönül) mülkünü almak ister.
  4. Biri ilahidir, “can ” hasretinden, diğeri de Şeytani’dir, yanay (istek, nefs) tarafından.
  5. Şimdi kendine bak! Kime taparsın; kime kapı açıp kime hizmet edersin?
  6. Rahmeni askerler, on üç bin erdir. Çok yiğit olan o erler, kuvvetli (yenilmez) kimselerdir.
  7. Nefsin hareketi ise Dokuz bindir. Bunların atları daima eyerlidir.
  8. Onların nişanları, yüzlerinin karalığıdır. Bu beddua ve şikâyet nereye kadar gidecek?
  9. “Nefs” Divanına yayılmamak için bunların halinden sakın!
  10. Eğer can taşıyorsan Nefsinin isteklerine uyma (çünkü) Çan’ın sözüne kulak verirsen yerin nur olur.
  11. Nefs’in oğlanları dokuz tanedir. İkiyüzlülük ve şirk onların işidir.
  12. Büyük oğlu Tama (açgözlülük), iyi bir iş yapmaz. Dünya mülkü onun olsa yine de doymaz.
  13. Onun kapısında, hazır olarak bin tane er bekler. O kendisine dünyayı esir etmiştir.
  14. 0 dünyayı (dünyevi olanları) sever; çünkü imanı odur. Susuzdur, dünyayı (içse) ruhu (canı) kanmaz.
  15. Neyi seversen imanın odur Nasıl sevmezsin sultanın odur (sana hükmeden).
  16. Sevdiğinden öte, varacak yerin yoktur. Asü “mana” budur daha fazla söze gerek yoktur.
  17. Aklın hatada yarım gün durmaz (Aklına hiç kulak vermeyen), Allah’ın huzuruna kavuşmaya nasıl layık olur?
  18. Gördüm bir kimse gelir, Benzi sararmış dili tutulmuş, aklı kaybolmuş…
  19. (O) gelip aklın önüne eğdi ve onu bulduğu için Hakka şükretti.
  20. “Eğer sen akıl isen, gel beni gör. Beni iyileştir, derdime çare bul” dedi.
  21. Bir gün bile onu göreyim demedim. Nede hiç kimseye, nerede diye sormadım.
  22. “Tama (Açgözlülük) kavramıyla yoldan çıktım sonradan çarenin sende olduğunu anladım ve sana geldim.”
  23. “Bunalıp sana geldim; halimden anla çaren varsa gözümün yaşını sil.”
  24. Akıl, geri döndüğü için ona öğütler verdi, “bize gelenlerin canı kurtuldu. “
  25. Bize geldinse endişe etme. “Ne yapacağım diye tasalanma “.
  26. Kanaat, fakr ile işte şimdi gelir. “Bak düşman şimdi ne yapabilecek, dikkat et”.
  27. Çavuşlar, sağda solda koşuşurlar, her taraf bağrış ve feryatla dolar.
  28. Hepsi öldürüldü, artık geri gelmezler, oğlum huyu bırakıp ardına bile bakmazlar.
  29. Padişah (kanaat), yayadan geldi ve tahta oturdu. Askerlerin hepsi gelip huyuna el bağladılar.
  30. Bütün ülke, huzura kavuştu, nereye varsan (her yer) nimetlerle doldu.
  31. Yunus! Senin bütün sözlerin tektir. Mademki bu söz senindir. Onu önce sen dinle!

 KİBİR-ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK SAVAŞI

  1. Eğer dinlerseniz Aklın habercisinin neler söylediğini size anlatayım.
  2. Kanaat, (Gönül Ülkesinin) tahtına oturunca, (haramiler yol kesen eşkıyalar) yollarda kaldılar.
  3. (Haramiler) Dağ başında durup yol keserler. Yolda bekleyerek gelenleri geçirmezler.
  4. Onu herkes bilir. Ona kibir derler, (kibre uyanlar canını imansız vereceklerdir).
  5. Kendinden başka kimseyi beğenmez; Yükseklerde durur. Hiç aşağı inmez.
  6. Kibirlenen insanın sözü nereye giderse gitsin; işiten o söze lanet okurlar.
  7. Sakın kibr ile yoldaş olma kibir neredeyse onunla savaş.
  8. Kibirli kimseye dikkat et. Onun hiç (huzuru) yoktur Nereye giderse gitsin derdi çoktur.
  9. Hakka giden yol, gönlündedir, (fakat kibirli kimse) onu göremez. Çünkü o kendi ülkesinde kendine yabancıdır.
  10. Dünyayı bırak, (peşinden) koşma, yetişemezsin! Ecel bağlı, yolu geçemezsin.
  11. Bu beş günlük ömür, bu arzulara yetmez, kulağın sağır mı niçin duymazsın?
  12. Kibir geldi seni kirlendiydi gitti. Ecel atı (ölüm) koşturmakta (neredeyse sana) yetişir.
  13. Bana inanmayan halini göreceksin, çünkü ömrümüz kibirle yolu vereceksin.
  • Şimdi yürü Akıldan yardım iste. Yıllardır kibre esir olmuş kişisin.
  1. Akıl Adalet sahibi ulu bir kimsedir, sana yardım etmek onun işidir.
  2. Şimdi işit! Akıl ona ne söyler, dikkat et. Ona derdine deva olmak, Tevazu’u tavsiye eder.
  3. (Akıl) daha sözümü bitirmeden, Tevazuyu, Kibir onu görünce hemen geri döndü.
  4. Kibir erine tevazu yetişince, onlar bir kişiyi bin görmeye başladılar.
  5. Kibir asidir, O (beklemediği) bir işle karşılaştı. Dağ başını tutup, kışa sataştı.
  6. Tevazuya bak, aktı ve ırmak oldu. Aka aka da denize ulaştı. (Deniz; vahdet anlamında).
  7. Yeri ve göğü taşıyan, yedi kat yerden de aşağı olan, alçak gönüllülüktür.
  8. Yer ve gök alçak gönüllülük üzerinde durur. Öveceksen her şeyi bırak, alçak gönüllülüğü öv.
  9. Yunus, alçak gönüllülüğü çok beğendin, sen kendini(eski halinde) karşılaştır. Ne kadar alçak gönüllü oldun.

 GAZAP DESTANI
(Öfke ve Sabrın kavgası)

  1. Benim karşımda kim durabilir? Hışmından deniz bile tutuşur.
  2. Nereye varsan, (orada) başlar kesilir, kime öfkelensen o anda ölür.
  3. “Yaratılmışlar bana karşı duramazlar. Benimle bir an bile birlikte olamazlar.
  4. Benim hünerime kim sahip olabilir. Veya ecel erine kim girebilir.
  5. İşitenler benim sözümden kaçarlar, Ben bile kendimden korkarım. Akıl gelir öfkeyi kötüler. Öğüt verir uyarır.
  6. Gafil olma evine, evine hırsız (öfke) gelir. Çok dalgın uyuyan duvarı bile deler.
  7. Ev sahibi uykuda olduğunda, hırsız (öfke) çevirir. Onun uyuyacağını sanarak işini çabuk bitirir.
  8. Ne böyle hareket de dirlik, ne de böyle dirlikte birlik olur.
  9. Sözüm kendi özümedir, mihte değil! Bilin, “Can ” birliktedir, ikilikte değil.
  10. Akıl öfkeyi gönül evinden kovmak için sabrı çağıtır. Sabır gelince öfke yok olur.
  11. (Öfke) görülmez oldu, (ortada) hiç bir izi kalmadı. İzi değil tozu bile kalmadı
  12. Dünyada yoldaşı sabır olanın her zaman içi huzur ve sefa verir.
  13. Sabırsız kişilerin hayatı hamdır. Sabır ile her işin sonu iyi olur.

 CİMRİLİK VE HASETLİK DESTANI

  1. Eğer dinlesen, nasihat edeyim. Hasetlik ile kinden son derece sakın.
  2. Ezelden beri askerlerin emiri (komutanı) bu ikisidir. (Onların) biri yürüyüp bildiklerini işlerler.
  3. Yılın on iki ayında, onun mutluluğunu yaşarlar. Yese de yemese de o kaygı ile toktur.
  4. Hasetlerle, cimriler, hesapta yoktur. (İnsanda sayılmazlar) Bunlar, (kulluktan red olundular, onlar işte değildirler (hesapta yokturlar).
  5. 0 kaç yıldan beri nimeti yer, Hakka bir dese O da ortak koşarak der.
  6. Cimriye zenginlikten fayda gelmez Onlar yüzbinlerce malı ile yoksul gibi geçer giderler.
  7. Cimrilik ve hasetlikte mutluluğu bulamadığı için sonunda akıla gelip yardım isterler, Akılda cömertliği tavsiye eder.
  8. Cömertlik edersen, aşka ulaşırsın. Bütünüyle, her şeyi “terk” ettiğinde, aşkta (baki) kalırsın.
  9. Cömertliğin karşılığını aşk verir. Aşk içinde (sayesinde) şaşılacak derecede işler.
  10. Âşık olana ne sermaye ne de mal gerekir. Dilek iki, gönül ise bir; bu ise imkânsız bir şey! (Bir gönülde hem maddi hem manevi arzuların gerçekleşmesi mümkün değildir.)
  11. Hayatın ne ise ölümünde odur. Yarınki günün bu günkü günündür
  12. Sütün çiğ işlerini hep burada pişir, yol uzaktır, yükünü burada verirsin.
  13. Yunus cömertliğe kuvvet (önem) verilirse, bu yolda ve terk ettiğini şimdi söyle!

GIYBET VE İFTİRA İLE DOĞRULUK SAVAŞI

  1. Sen bu sözlerden öğüt alırsan, hariciler (din dışı olanlar) bu şehirden (gönülden) sürülmektedir.
  2. Gıybet can gibi ezeli değildir. Gıybet neredeyse orada insanlık yoktur.
  3. Bütün doğan günler geceye benzer, neye benzeteyim başka neye benzer.
  4. Gözü yok, yer, içer dünyayı görmez, Ay ve Güneş doğar, O onları görmez.
  5. Gözün görmedikçe, gönül nasıl anlasın? Göz kabul etmedikçe, gönül ne yapsın?
  6. Bu baş gözü değil, Can (Ruh) gözüdür. Kimin canı varsa onu görür.
  7. Ömür geçti daha uyanacağın yok, Kin ve Gıybet suyuna kanacağın yok.
  8. Gördüğünü söylemek bu mutlak gıybettir. Gözü perdeli olana Allah görünmez.
  9. İnsan görmediği bir şeyi söylese, büyük bir iftiradır. Bunu böyle buyuran Kuran-ı kerimdir.
  10. Başkasını çekiştiren kendisini unutur, Çünkü suçlu ve asi huyludur.

Gıybet ve İftira ya karşı Akıl Doğruluğu önerir.

  1. Doğruların yeri ne gökyüzü nede yeryüzüdür. Allah, bunlara kendisi verir
  2. İyi kişi, doğruluğa sadıktır. Doğruluk kötü işi iyi yapar.
  3. Nereye bakarsan O yüzündür. Kimin Hakkında ne düşünürsen O kendi özündür.
  4. Doğruluk çırasını (meşalesini) yakınca, karanlık kaçar. Kendisi yanar, bize nur kapısını açar.

Yunus Emre şiirlerinde kendinden miskin, garip bir derviş olarak bahseder. Miskin; yoksul, fakir, garip demektir.

Derviştir. Dervişliğin ana ilkesi kendini bilmek ve yenmektir. Yaşanan uygulanan ve günlük hayatın her bir anına indirgenen bir yaşam felsefesine dayanır.

Yunus’un bahsettiği yoksulluk ötesinde içsel bir yoksulluktur. Bir başka deyişle gönül ülkesinde nefsevi unsurların            bulunan erdemlerin eksikliğinin yoksulluğudur. Yunus gariptir çünkü dostundan ayrı düşmüştür. Bu yüzden kendini garip kimsesiz hisseder. Dervişlik içinde her şeyde olduğu gibi sahtelerin olabileceği, sadece her hali ile derviş gibi görülmeye çalışanların bulanabileceği söyler.

“Yunus miskin çiğ idik

Piştik elhamdülillah”

 

“Dervişlik dedikleri

Hırka ile taç değil

Gönlünü derviş eyleyen

Hırkaya muhtaç değil”

 

“Derviş adın edindim

Derviş denen donandım

Yola baktım utandım

Hep işim yanlış benim “

 

“Dervişin cahili

Anlamaz dervişleri

Derviş ile danışman

Yaman vuruşkan olur.”

Yunus Emre gariptir. Çünkü “ezeli vatandan” ayrı düşmüştür. Bunu Yunus pek çok şiirinde dile getirir.

 

“Garh-ı felek yağ idi canlarımız var iken

 Biz O vakit dost idik, Azrail ağyar iken,

Ne gök vardı ne yer, ne zeber vardı nezir

Komşuyduk cümlemiz, nur doğan yazlar iken.”

 

“Aklın ererse sor bana, ben evvelde kandayım

Dilensen deyi verem, ezeli vatandayım.”

 

“Ben bu suretten ileri adım yunus değil iken

Ben oldum ol ben idim, bu aşkı sunandayım.”

Yunusun bu sözleri bize Eflatun’un insan tanrı idi fakat bunu unuttu sözünü hatırlatıyor. Tanrıdan uzaklaşmak fiziksel bir uzaklık değil bir bilinç durumudur. Madde ile temas durumunda olan insan bilinci ilahi olandan uzaklaşmaktadır.

İnsanın amacı ezeli vatanına geri dönmek, içindeki ilahi benliğine yeniden kavuşmaktır. Tanrı dışımızda değil içimizdedir.

“Hakk cihana doludur, kimseler hakkı bilmez

Onu sen senden iste, O senden ayrı olmaz.”

 

“Nitekim ben beni buldum, bu oldu kim Hakk’ı buldunuz

Korkum onu bulunsaydı, korkudan kurtuldum ali”

 

“Dost istesin gelsin bana, göstereyim dostu ona

Budur sözüm önden sana, ben bilirim kendi özümü”

 

Ezeli vatana geri dönüş için ya da Dosta, hakka kavuşmak için insanın insan olmasını yani içimizdeki insanı bilmemiz gerekir. Çünkü insan içinde nefs vardır. Ve onun ötesinde ölümsüz olan, Tanrısal “bir” vardır ki insanı insan yapan O özdür. Bu nedenle Dervişlik yolu insanın “kendisini bilmesinin” yoludur. İnsanın yürüdüğü yol insan olmaya doğru, kendi özüne doğru giden yoldur. Bu insanın özüdür. Kaderidir. İnsanın başka bir seçeneği yoktur. Bu yolda olmanın ve kendini bilmenin temel şartı daha önce vurgulandığı gibi güzel Ahlaka sahip olmaktır. İçimizdeki gönül evini zenginleştirmek ve Erdemlerle doldurmak gerekir. İnsanı vatanından, İnsanlığından ayıran en büyük düşman gönül ülkesini ele geçiren açgözlülük, cimrilik, Gıybet, öfke, kin gibi nefsevi kusurlardır. Bunlara hâkim olmak ve erdemleri geliştirmek dervişliğin (filozofluğun) ana prensibidir.

Peki, insanın bu iç yolculuğunda ona güç veren temel şey nedir? Bu yol pek çok engelle dolu iken insan hiç bıkmadan usanmadan sürekli olarak bu yolda nasıl yürür? Bu gücü nereden alır? İnsanı bu yolda tutan en büyük güç ”AŞK”dır. Yunus’a göre bu nedenle şiirlerinde en çok değindiği konulardan biri de “AŞK”dır.

Aşkı fiziksel aşk ve ilahi aşk olarak ikiye ayırmak gerekir. Fiziksel aşk, dünyevi olana duyulan şeyi ve mutabakatıdır. İlahi aşk ise insanı asıl özüne, birliğe doğru çeken güçtür.

“Işidin ey yarenler Işk bir güneşe benzer

Işkı olmayan gönül misati taşa benzer

Taç gönülde ve biter dilimde ağu tüter

Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer

Işk’sızlara benim sözüm benzer kavga yakınıma
Bir zerre Işkı olmayan belli bilim yabandadır.

Işk’sızlara virme öğüt öğüdünden ağır değil
Işksız Âdem hayvan olur hayvan öğüt bilir değil
Kuru ağacı nideler kesip oda yakmazlar

Her kim Âşık olmadı kuru ağaca,

Aklı daha önce üçe ayırmıştı. Dünyayı anlayan yaşayan akıl.

Sophia, Budhi(sezgi) Akl-ı Külli= Tanrıyı hissetmeyi sağlayan Manas(saf akıl) Akl-ı Maad= Nedenleri, ilkeleri, Ahiret ve ölüm ötesi bir Akl-ı Maaş= Fizik dünyayı anlamaya yarar.

Akıl insanın kendisini yönetmesi ve dünyayı anlaması, tevazu ve bilgi edinmesi için bir güçtür. Bu nedenle değerlidir ama Akıl insanı içsel yolculuğunda ancak bir yere kadar götürür. İnsanın kendi özü ile buluşması, asıl benliğine kavuşmasını sağlayacak olan ise “IŞK“dır. Bu nedenle Yunus Emre ”Işk“sız gönülleri taşa benzetir. Ve “Işk”sız bir gönlün yabanda olduğunu söyler. Yunus Emre’nin içindeki “Emre” de “İmre” den gelir.

“İmre”\ imrenmek, âşık olmak demektir. Dolayısı ile Yunus kendine Âşık olan sıfatını uygun görmüştür.

“Yunus” yıkanmış olan demektir.

“Yunus Emre” Aşk ile yıkanmış olan anlamındadır. Derviş olmak; Hakka dolaysıyla bilgeliğe Âşık olmak demektir,

“Allah benim daliğne
Vermiş verir Aşk varlığın
Kinde bir zerre Aşk ola
Galip varlığı ondadır.”

“Bir bağ ki viran ola
İçi dikenle dola
Ayıklamak neylesin
Ateşle yanmayınca”

Ateş: Aşk Ateşi
“O Doğruluk güneşi
Doğar birlik buradan
Işık vermez Yunusa
Perdeler kalkmayınca”

Derviş ya da sileyaz perdeleri
Kaldırmaya çalışan biridir
Sadece “Bilgin ” değil
“Bilge olan kişidir.”

 Yunus’a göre dünya bir perdedir. O perdenin ardında birlik vardır. Ama onu görmek gerekir. Gerçeğe ancak o zaman varılabilir. Bunun için eğitim önemlidir

Ama eğitimin gerçek bir eğitim olması gerekir.

“Okumanın manası
Kişi Hakkı bilmektir
Gün olmadan bilmesin
Oda bir kuru emektir.”

“İlim ilim bilmektir
İlim haddini bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice olmaktır.”

“Dört kitabın manası
Bellidir bir Elifde
Sen Elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

“Yetmiş iki millete
Bir göz ile bakmayan
Halka müderris olsa da
Hakikatte asidir.”

Dünyaya insan öğrenmek için gelir. Burası bir okul gibidir. Aldığımız eğitim asıl eğitim için destek ve yardım niteliktedir. Gerçek eğitimle insan sürekli kendini geliştirmeli, bilinçli olmalı ve daha iyi hareket etmelidir. İnsan insan olma yolunda durmaz, ben her şeyi biliyorum öğrendim diyemez ve aynı zamanda çıkarlar için yürünmez.

“Cennet cennet dedikleri

Birkaç hoşluk birkaç huri

İsteyene ver onu

Bana seni gerek seni”

 

“Bu dünya bir gelindir

Yeşil kızıl boyanmış

İnsan böyle geline

Bakar bakar doyamaz”

 

“Birkaç gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yunmaz değil”

 

“Adımız miskin bizim

Düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Kamu âlem birdir bize.”

 

“Sen sana ne sorarsın

Ayruğada onu sor

Dört kitabın manası

Budur işte var ise”

 

“Benim canım bir kuştur

Gövdem onun kafesidir

Dosttan haber gelince

Bir gün uçar kuşum benim “

 

“Az söz erin yüküdür

Çok söz hayvan yüküdür

Böylece bu söz yeter
Senden güzel var ise”

“Yalan dünya, yalan dünya
Yalan dünya değil misin
Yedi kere ıssız kalıp
Dolan dünya değil misin”


“Geçmelerden bardağı
Doldurmadan her içen
Bin yıl dahi beklesen
Kendi dolanı değil.”


“Ölüm haberi gelmeden
Ecel yakamızı almadan
Azrail hamle bulmadan
Gel dosta gidelim Gönül”

Kaynaklar:

1-  Yunus Emre ve Aşk Felsefesi, Doç. Dr. Mehmet Bayraktar

2-  Yunus Emre Risalettin Nushiyye, Prof.Dr. Umay Günay, Yard. Doç.Dr. Osman Harata

3-  Yunus Emrede Tasavvuf ve Eğitim, Prof. Dr. Mustafa Ergün

4-  Yunus Emre, Sebahattin Eyüboğlu

5-  Türk Yurdu Dergisi, Yunus Emre Özel sayısı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0 thoughts on “YUNUS EMRE

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir