Anadolu’da Anax Öğretisi İzleri
MİLET – İYONYA OKULLARI GİRİŞ
Klasik felsefe tarihinde Anadolu Felsefe Okullarının önemi kendilerinden sonra gelen diğer okulların izledikleri yoldan anlaşılabilmektedir. Dünya felsefe tarihine Yunan felsefe okulları ve filozoflarının damga vurduğu söylenilmektedir. Bu gelişimin kökenine ulaşmak istediğimizde kuşkusuz karşımıza Milet Okulları ya da diğer adıyla İyonya Okulları çıkmaktadır. Yunan felsefesini doğuran Milet Okullarıdır. Buradan doğan felsefenin kaynağı ise Mısır’dır. Mısır, geçmişinden gelen öğretileriyle gerek Avrupa gerekse Asya’da (özellikle Ön Asya) köklü okullara rehberlik etmiştir. Zamanın filozoflarından Mısır’a gitmeyen neredeyse yok gibidir. Oradaki bilgi pınarından beslenen filozoflar günümüz dünyasına kadar etkisini gösteren büyük gelişimlere neden olmuşlardır. Bu nedenle açık bir şekilde belirtmek gerekirse dünyaya ışık tutan sadece Yunan felsefesi değildir, ancak çok önemli bir işlevi yerine getirmiştir ki bu da bilgeliğin sürekliliğinde etkin bir taşıyıcı ve aktarıcı olmasıdır. Dolayısıyla Mısır ve aynı zamanda doğunun inisiyeleri1, Greklerden önce Anadolu topraklarında bilgelik öğretisinin kaynağı olmuştur. Anax Okulları onlar tarafından beslenir. Yunanistan’a geçen ve orada sonradan dünyayı etkileyecek olan okulları açanlar ise bu inisiyeler tarafından eğitilen Miletlilerdir.
Milet’te var olan okul hakkında belirgin bilgiler bulunmamaktadır. Bu okulun en önemli simalarından Thales, adına ilk rastladığımız filozoftur. Ondan öncekiler hakkında bilgi bulunmamaktadır. Bilinen sadece hocalarının Anax rahipleri olduğudur. Ama nasıllardır, bu topraklarda verdikleri hizmet ne zaman başlamıştır, bu tarih belirsizdir. Zamansız öğretiler kendilerinden sonra gelenler tarafından canlandırılmış ve yayılmıştır. Bu açıdan Anax Okullarının nasıl çalıştığı bilgisine sahip olamasak da ardıllarının öz olarak onu takip ettiğini bildiğimizde az çok o okullar hakkında fikir edinmiş oluruz. Thales bunlardan biridir ve zamanının gereği olarak okulu dışında yeni bir devre doğru gidişin ilk filozofunu oluşturur. Ardılları onun gibi aynı şeyden farklı adlarla söz etmişlerdir. Zaman değişmiştir ve artık sır okulları olarak kendi içinde kalmayıp, insan, evren, varlık vb. hakkında sorulara verdikleri cevaplarıyla sır okullarından felsefe okullarına geçişi başlatmışlardır. Bu geçiş uzun yıllar sürmüş ve Milet Okulu ile başlayan serüven, Pisagor, Sokrates, Eflatun, Aristoteles gibi filozofların okullarıyla devam etmiştir. Bu nedenle Milet Okulu Anadolu’da somut olarak tarih sahnesine çıkan ilk okuldur.
MİLET – KISA TARİHÇESİ
Milet, Aydın ili, Söke ilçesi sınırları içerisinde Söke’ye 30 km. uzaklıkta ve Akköy yakınlarındadır. Zamanla Grek ve Roma yapılaşmasının devam etmesiyle tarihindeki en önemli kentlerden biri olmuştur. Şehrin bronz çağından itibaren yerleşim yeri olduğu belirlenmiştir. Milet’te ilk kazılar 1899’da Th. Wiegand tarafından başlatılmış ve 1938’e kadar devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra tekrar başlatılan çalışmalar hâlen kazı ve onarımlarla Alman uzmanlar tarafından sürdürülmektedir. Kent, İyon uygarlığı birliğindendir (19,20). Milet kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için bugün denizden yaklaşık 1O km içeride bulunmaktadır. Kentte ızgara plan uygulanmış ve yapılar bu planın öngördüğü biçimde konumlanmışlardır. Kentte bulunan yapılar arasında 15.000 kişilik kapasitesi olan ve son yıllarda onarılmaya başlanan Roma çağı yapısı Tiyatro, MS 1. yüzyılda inşa edilmiş Roma Hamamları, ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, MS 1. yüzyıla ait Ionik Stoa (sütunlu alan), Capito Hamamları, Gymnasium (spor salonu), 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164xl96 m. boyutlarındaki Güney Agora, MS 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı önem kazanır.
Milet sözcüğünün Helen dilinde bir karşılığı yoktur. Hitit tabletlerinde ismi geçen, Aizawa kentlerinden Milawada’dan dönüştüğü sanılmaktadır. “Ana tanrıçaya ibadete giden yolun sahibi olan kent” anlamındadır (19).
“İyonya”, Yunanistan’daki Dor istilası karşısında Anadolu kıyılarına göç etmek zorunda kalan ve Batı Anadolu’da on iki büyük site kuran halkın kendilerine verdikleri isimdir (21). Homeros, Miletus ‘un Truva savaşı sırasında bir Caria şehri olduğunu söylemektedir (20). Strabon ise şehrin kuzeyinden Miletus adlı bir yerden gelen Giritlilerin kurduğunu ileri sürmektedir (19). Şehirle ilgili bir Grek mitinde Girit kralı Minos’tan kaçan kahraman Miletus ‘un şehrin kurucusu olduğu anlatılır (20). Delon ismi ile tanınan Akakallis, Girit kralının kızı idi. Apollon’dan üç oğlu olur ve bunlardan Miletus’u babasının korkusundan ormana bırakır. Miletus’ a kurtlar süt verir ve çobanlar da büyütür. Büyüdüğünde dedesinin kendisini öldüreceğini anlayan Miletus, Anadolu’ya kaçar. Burada bir şehir kurar ve Maiandros’un (nehir tanrısı) kızı Kyane ile evlenir (19). Miletus, “Anax”ın oğlu “Asterius” adlı bir devi öldürdükten sonra şehri kurmuştur ve Miletus olarak bilinen bölgenin orijinal adı ‘Anactoria’ dır (20). Burada ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalan diğer pek çok kahraman gibi onun da kökeninde bir ilahiyat yer alır. Tanrısal bir doğumu vardır ve bir hayvanın süt vermesi, çobanın büyütmesinde; çoban olarak büyüyen Truvalı Paris, kurtlar tarafından beslenen Roma’nın kurucularından Romus ve Romu/us vb. olduğu gibi mitlerin bir tekrarı vardır. Kurt, göksel bir hayvan olduğu gibi, yer ve gök arasındadır, zıtların uyuştuğu yerdedir, göksel bir hayvan olarak sütü, dünyevi besini göksel kaynaktan gelir, yol gösteren olarak da tinsel bir rehberdir. Eski Türklerde de göksel hayvan olarak hayat, güç verir ve yol gösterir, böylece yeni kurulacak olan bir kabile veya şehrin yol göstericisi, gelecek olanın habercisi olur, bir dirilişi gösterir, yeniden oluşma, yeni bir toplumsal gelişim… Ve Miletus bir devi öldürür, Herakles gibi kahramandır, bir sınavı geçmiştir ve böylece hem kendinin hem de insanların yöneticisi olur.
Miletus, ilk kez Hitit metinlerinde II. Murşili’nin Yıllıklarında Millawanda olarak geçer (MÖ 1320). Millawanda, Arzawa ‘lı Uhha-Ziti’yi destekler, bunun üzerine Murşili iki generalini gönderir ve şehir yakılır. Bronz çağı medeniyetinin çökmesi sırasında Milet, tekrar bu kez Deniz Halkları tarafından yakılır. Şehir (12) İyonya şehrinden birini oluşturur, önemli bir yere gelir. Bir süre sonra Lidyalıların egemenliği altına girer. Daha sonraları Pers istilası gerçekleşir ki şehri bu istiladan Büyük İskender kurtarır. Ardından Bizans, Selçuklu ve nihayetinde Osmanlı hakimiyetine girer (20).
Böylece şehrin ilk yerleşimcileri olarak Giritlileri görmekteyiz. Kuruluşunda mitik unsurlar vardır ve İyon kentlerinden biri olarak felsefe okullarıyla geleceğe taşınır.
MİLET (İYONYA) OKULU
Antik çağ felsefesinin başlangıcını oluşturan, İyonya felsefesi olarak anılan evrede felsefenin incelediği alan kozmos, daha dar anlamda doğadır. Bu nedenle filozoflarına da doğa filozofları denilmiştir. Bu dönemde evren-doğa bütünlüğünü açıklamakta tek bir neden üzerinde durulmuş gibi görünmektedir. Diğer bir deyişle, kozmosun kendisinde var olduğu belirtilen düzen, ahenk ve güzelliğin, kendisini meydana getiren maddenin yapısıyla aynı olduğu ileri sürülüyordu.
Antik Çağ felsefesinin ilk okulu olarak kabul edilen Milet Okulu (İyonya Okulu) üç önemli filozofu ile varlığın nedenini, evren-doğa ilişkisi üzerinde sürdürdü. Böylece Milet okulu filozofları daha çok her şeyin nedeninin bir töz (cevher) olduğunu anlatmaya çalışarak aslında yeni bir dönemi işaret ediyorlardı. Bu dönem, öncekilerin sır okulları ya da inisiyasyon merkezleri adı verilenden dış dünyaya açılımı ifade ediyordu. Milet filozofları, felsefi açıklamalarını duyular dünyasına dayandırarak bize dış dünyanın olduğu gibi göründüğünü de aktardıklarından “maddeci”likten çok “kendiliğinden maddeciler” olarak adlandırıldılar. Madde nedir sorusunun açıklanmadığı yerde maddecilikten söz edilemez. Eski çağın ilk maddecilerinin, duyumcu İyonya Okulu ile usçu Elea Okulu arasında orta bir çözüm bulmaya çalıştıkları öne sürülen atomcular olduğu kabul edilir. Milet Okulu bu özelliklerinden dolayı aynı zamanda doğa felsefesi adı verilen felsefi eğilimin öncüsü olarak nitelenir. İlk sistemli düşünme ve var oluşu temellendirme çabalarını ortaya koyan bu okul MÖ 600’lerde ortaya çıkmıştır (4).
İlk İyonyalılar diye de bahsedilen bu grup, Yunanistan’da felsefe tarihini başlatan Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’i içerir. Aristoteles tarafından “ilk fizyolojistler” diye adlandırıldığı gibi “doğanın öğrencileri”dirler. Köken sorununa ve fiziksel evrenin yasalarına felsefi yaklaşımlarını bilmekteyiz. Dünyanın primitif bir tözden kaynaklandığını öğrettiler ki ilk önce özden dünya şekillendi. Thales, bu primitif tözün su olduğunu söyler; Anaksimandros bunun “bağsız” (aperion) olduğunu söylerken Anaksimenes, hava veya atmosferik buhar (aer) olduğunu söyler. Öğretilerinde bu primitif tözde bir doğal kuvvet veya yaşamsal güç olduğunda hemfikirdiler Bundan dolayı, Hilozoistler1 ve Dinamistler olarak söylenilirler.
Hilozoizm2; canlı madde doktrinidir ve Dinamizmde, orijinal kozmotetik kuvvet ondan ayrı değildir fakat onunla benzerdir, evrenin özünden yapılmıştır. Bize gelen yetersiz materyallerden -ilk İyonyalıların yazılarından birkaç parça ve Aristoteles’in yazılarındaki allüzyonlar (dokundurma, ima, imleme)- öncelikle Tanrının evrenin özü ve şekil verici kuvveti olduğuna inanmaları hilozoistik kozmolojilerinden çıkarılabilir (2,3).
Presokratik filozofların bulunduğu Anadolu’nun İyonya kentleri, batının doğuyla temas noktasını oluşturmuşlardır. Bu nedenle felsefe aslında doğudan gelmektedir ve öncelikli kaynak Yunanistan değildir. Presokratikler zamanında felsefe kavramı olmadığından onlara “öngörücüler” adı verilmiştir. Onlar, Sır Okullarında inisiye olanlardı, ancak bu inisiyelerin en önemlileri olmayabilirler, fakat örneğin Thales gibi okul dışında temas sağlayabilme başarısında olanlardı. Kullandıkları doğu tarzı fiziksel olmayabilir ancak o döneme uzak kaldığı için batı tarafından iyi anlaşılamayabilir. Anlaşılamamaları, amaçlarının aktarmaya yönelik olmasından dolayı inisiyatik dil kullanmalarıdır. Akılsal yolla aktarmayı bilmiyorlardı. Hocaları Mısır olduğu kadar doğudan gelen inisiyeler ve büyük üstatlardı. Platon da bu özelliği taşımaktaydı ve iletişim kurmak için diyalogları kullanıyordu. Okul kuran tüm filozoflar halka açıktır ve ayrıca mutlaka iç eğitim verirlerdi. Anax adını verdiğimiz bu Anadolu’daki okulda da geçerli olandı ve ardıllarına örnek oluşturandı. Şeyler hakkında doğrudan bu budur diyorlardı ki şu ya da bu mu diyerek mantık yürütmüyorlardı. Gerçekte tamamen “bilerek” konuşuyorlardı. En büyük farklılıkları tamamen doğadan bahsetmeleriydi. Bu nedenle Aristoteles onlara “fizikçiler” ve aynı zamanda “doğanın öğrencileri” adını verdi. Haklarındaki bilgiyi Aristoteles’in topladıkların an elde etmekteyiz. Bu okullar gelecek için bir deneme niteliği taşıdı. Onların ardından görülen çöküşten sonrası asla o kadar üst düzeyde olmadı (18).
Bahsettikleri konular öz olarak;
1. Doğa, ancak fizik doğa değil, kozmos organize olmuş dünya ve onun ne olduğu,
2. Harekettir.
İLK (MİLETLİ) FİLOZOFLAR
İyonya okulu Milet’te yaşayan ilk ve sonraki filozofları içerir. Bizim söz edeceğimiz bir anlamda felsefe tarihini başlatan ilk İyonyalılar olan Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes olacaktır. İnisiyatik eğilime sahip olarak görülen bu filozoflar, bir dine bağlı olmadıkları için kendi ilkelerine aykırı olduğundan tanrılara bir dine bağlı olarak isim vermediler. Onlar için gerçek sıfatsız olarak vardı ve bu nedenle geleneğe göre sır olarak, simyasal adları kullandılar. Basit bir şekilde toprak, su, hava ve ateşten söz etmiyorlardı, onlarla ilgili olarak sembolleri kullanıyorlardı (18).
MİLETLİ THALES (MÖ 624 – 546)
Yaklaşık olarak MÖ 600’lerde Anadolu’nun İyonya kıyısında bir ticaret kenti olan Milet’te Grekler birbirleri ve yakınındaki kentlerle yoğun bir ticari ilişki içerisindeydiler. Milet bu açıdan zengin ve aynı zamanda sanat, bilim ve felsefede birikime sahip bir kentti. Bununla beraber, kuralsız tiranlar tarafından yönetiliyordu ki bunlar toprak sahibi aristokratlar, aşırı zengin tüccarlardı ve etik kurallara önem vermiyorlardı. Thales, böyle bir zamanda orada yaşadı (9).
Herodot, Duris ve Demokritos ‘un bildirdiklerine göre, Thales’in babası Eksamyas, annesi de Kadmos ile Agenor’un en soylu kolu olan Fenikeli Thelidler ailesinden Kleobuline idi. Platon’un da dediği gibi “yedi bilgeler” arasındaydı. Atina’da Damasias’ın arkontluğunda1 “bilge” diye adlandırılan ilk kişi oydu (1).
Politika ile ilgilendikten sonra doğa ile ilgilenmeye başladı. Bazılarına göre ondan yazılı bir eser kalmamıştır. Kallimakhos, onu Küçük Ayı takımyıldızının bulucusu olarak sayıyordu. Bazılarına göre ise Denizcilik Astronomisi, Gündönümü ve Gün Tün Eşitliği Üzerine onun eserleri idi. Bir gün dönümünden diğerine geçişi ilk onun söylediği, mevsimleri bulduğu ve yılı 365 güne böldüğü belirtilir (1, 10).
Geometri çalışmak üzere Mısır’a gitti. Arı bir şekilde Mısır metotlarına sahip olmuş olmalı ki Milet’e döndüğünde onu kimse anlayamadı. Karadan iki noktadan alınan gözlemlerle denizdeki bir geminin uzaklığını hesapladı. Bir piramidin gölgesinin uzunluğundan onun yüksekliğinin nasıl hesaplanacağını biliyordu. MÖ 585’te bir güneş tutulmasını tahmin ettiğinde ünü arttı (9).
Persler ve Lidyalılar arasındaki savaş sırasında Halys nehrinin geçilmesi için akıntının tersi yönüne nehir yatağını kazdırarak suyun azalmasını ve böylece köprüsü olmayan nehrin geçilmesini sağladı (1).
FELSEFİ GÖRÜŞLERİ
Su, ilk materyal prensiptir. Aristoteles’in Thales’ in görüşlerini açıklaması şöyledir:
İlk filozofların çoğu, maddenin doğasının (tas en hu/es) prensiplerinin (tas archas) tüm şeylerin tek prensipi (archas panton) olduklarını düşündüler. Bu felsefenin kurucusu Thales, prensip sudur der. Buna göre tüm şeylerin kökleri nemli bir doğaya sahiptir ve bu su nemli şeylerin doğasının kökenidir (l 1).
Aslında Thales, ilk ilke, su olarak nemlilikten söz ediyor. Bu, hayatın çıkabileceği, her şeydeki nemliliktir. Mısır’daki ilksel sular ya da Yunan’daki Kaos gibidir, şeylerin kökenidir. Arche denilen ilk ilkeden böylece her şey doğmakta ve gelişmektedir. Her şeyin kökeni olarak su, var oluş dünyasında değişmeyendir, varlığa gelen şeylerde son yoktur, çünkü eninde sonunda tüm şeyler sudur ve değişim görünüştedir.
Hippolitus ‘un bildirdiğine göre, Thales, tüm şeylerin suyun katılaşmasıyla ortaya çıktığını açıklar, tüm şeylerden temel elementler bileşik oluştururlar ve şeyler likit forma dönüştüğünde varlık dağılmaktadır. Her nasılsa katılaşma ve sıvılaşma prosesi depremlere, kasırgalara ve yıldızların hareketine neden olmaktadır. Aristoteles, Thales’in “tüm şeyler tanrılarla doludur” sözünden bahseder. Thales’e göre dünya spiritler veya daimonlarla doludur (11). Bu tüm doğanın canlandırıcı varlıklarla (anima) dolu olduğunu anlatır. Bu yaşam verici ve canlandırıcı bir ilke aracılığıyla ele alınan doktrine “hilozoizm” adı verilmektedir. Böylece aynı zamanda Thales, yaşamsal enerjiden bahsederken sembolik olarak su elementini kullanmaktadır.
Thales ayrıca, dünyanın büyük bölümünün su olduğu ve karalara dayanak oluşturduğu, böylece bir kabuk görevini gördüğünden söz eder. Onun, dünya su üzerinde yüzüyor şeklinde açıklaması, yeraltında su kaynakları ve nemin olması nedeniyledir. Böylece nem, toprağa bir canlılık imkânı vermektedir (5).
MATEMATİK VE THALES
Mısır piramitlerinin yüksekliğini gölge uzunluklarını kullanarak bulması geometride Thales teoremi olarak bilinir. Bunun dışında geometri de çap, çemberi iki parçaya böler; bir ikiz kenar üçgenin taban açıları birbirine eşittir; iki doğrunun kesişme noktalarındaki ters açılar birbirine eşittir; köşesi çember üzerinde olan ve çapı gören açı, dik açıdır; tabanı ve buna komşu iki açısı verilen üçgen çizilebilir; bu teoremler de Thales’e aittir (6,7,8). Kimilerine göre güneşin büyüklüğünü onun çemberinin yedi yüz yirmide bir olarak; ayın büyüklüğünün de ayın çemberinin yedi yüz yirmide bir olduğunu belirtmiştir (1).
En güzel şey evrendir; çünkü tanrı yaratmıştır, En bilge şey zamandır; çünkü her şeyi ortaya çıkarır. En zor olan şeyin kendini tanımak olduğunu söyleyen Thales’in ölümünün elli sekizinci olimpiyata rastladığı ve oyunları seyrederken güneşten ve susuzluktan (dehidratasyon) öldüğü belirtilir. Bu sırada 78 yaşındadır, kimileri de 80-90 yaşında öldüğünü belirtir (1).
Tüm filozoflar gibi matematik, astronomi, mühendislik vb. konularda yetkin olan Thales;
- Dünya su üzerindedir,
- Su, tüm şeylerin arche’sidir (ilk ilke),
- Manyetizma bir ruha sahiptir,
- Tüm şeyler tanrılarla (ve spiritler, daimonlar) doludur diyerek, bazılarının iddia ettiği gibi materyalist olmaktan uzaktır. Bilimsel karakterine rağmen, doğanın İlahi İlkeler tarafından canlandırılmış olduğundan söz etmesiyle iddia edilenin tersine mitolojik filozoflardan uzak kalmamaktadır.
ANAKSİMANDROS (MÖ 610-543)
Thales ile birlikte çalıştı ve Anaksimenes’in eğitmeni oldu. Thales’ten sonra Milet okulunu yöneten filozofun yaşamı hakkında bilinen azdır ve Miletli bir aileden geldiği, babasının adının Praxiades olduğu belirtilir. Bazılarına göre Thales’le akraba olduğu, kuzeni ya da amcası olabileceğinden bahsedilir. Şehrin politik yaşamında aktif rol aldığı, keşiflerde bulunduğu, coğrafya, matematik, astronomi ve kozmografi çalıştığı ve daha öncekilerden farklı olarak yazılarını şiirsel değil düz yazı ile yazdığından söz edilir. (12)
Çalışmaları: Anaksimandros kendi açısından urstoffu (töz, cevher), apeiron yani zaman ve mekânda sınırsız ve belirsiz olan şeklinde tanımlamayı tercih eder (13).
Gözlemleri ile evrenin düzenini açıklamaya çalışmış ve bunun için de ilk defa “kozmos” terimini kullanmıştır. Bununla anlaşılır ve düzenli bir evrenden söz etmiştir. Ekliptiğin eğimini hisseden kişidir. Basık bir silindir şeklindeki dünyanın, yıldızların ve diğer gezegenlerin dönen bir küreye çakılı olduklarından söz etmiştir (14). Bilinen ilk dünya haritasını onun yaptığı, göklerin kutup yıldızının etrafında döndüğünü söylediği belirtilir (23).
Tutulmalardan yararlanarak güneşin yarıçapının dünyanın 27 katı olduğunu tahmin etmiştir. Ona göre güneşin dünyaya olan uzaklığı da güneşin çapının 27 katıydı. Ayın uzaklığını ise yerkürenin çapının 19 katı olarak hesapladı (13).
Bir gnomon; güneş saati icat etmiş, öncekilere bir çubuk ekleyerek mevsimler ve ekinoksları gösterebildi (22). Bu Babillilerden alınmıştır ancak İyonya’da ilk kez kendisi bu şekilde kullanmıştır. Daha önceden bildiği bir depremi söyleyerek Spartalıları uyarmıştır. Bazıları bunu leyleklerin uçuşundan tahmin ettiğini söylemektedir. Aynı zamanda yer ve gök haritası yapmış ve dairesel bir şekilde yere izdüşümünü belirtmiştir (18).
Anaksimandros’un başlıca eserleri; ‘Doğa Üzerine’, ‘Sabit Yıldızlar Üzerine’, ‘Geometrik Ölçüm’, ‘Küre’, ‘Yunanistan haritası’ ve ‘Dünya Haritası’ dır (12).
Aperion: Ona göre şeylerin kökeni aperion’dur. Pera: sınır; aperion: sınırsız dernektir. Böylece kendisi başlangıç veya ilk prensibin sonsuz, sınırsız primordial kütle olduğunu anladı. Kendisine göre şeylerin ilkesi, tüm cevherlerin içeriğidir, ancak bizim tarafımızdan algılanamaz. Thales gibi Anaksimandros ta ondan kaynak alan tüm şeylerin tekrar apeirona geri döneceğini belirtir (13).
Anaksimandros bu sözleriyle sanki her şeyin kökeni, başlangıcı ve sonu olan Tanrı’yı anlatmaya çalışır. Aperion, H. P. Blavatsky’nin Gizli Öğreti’de sözünü ettiği “eter”dir. Bu aynı zamanda dairesel bir şeydir, yani başlangıcı ve sonu olmayandır.
Dünyanın ilk mekanik modelini tasarlayarak onun sonsuzun merkezinde yüzdüğünü ve başka bir şeyle desteklenmediğini belirtti (13). Böylece dünya Vishnu’nun ilksel sularda dinlenmesi veya Afrodit’in sulardan çıkması gibi aperion üzerinde cennetsel bedenlerle birlikte bulunuyordu.
Sonsuz sayıda evren olduğunu öne süren Anaksimandros’ta, sonsuz sayıdaki evren görüşü, sonsuz miktarda maddeyi gerektirir (15).
Bu nedenle şeylerin varlığı sınırsız olan aperiondan gelir ve ona döner. Böylece evrende hiçbir şeyin kaybolmamakta, enerjinin korunumu ve tasarrufunu ebedi döngü içerisinde aktarmış olduğunu söyleyebiliriz.
Aristoteles, Anaksimandros’un Bağsız olanın kökeni olmadığını, çünkü kendisinin köken olduğunu söylediğini belirtir. “Her şey bir kökene sahiptir veya bir kökendir. Bağsız olanın kökeni yoktur. Üstelik doğmamıştır ve ölümsüzdür”. Anaksimandros ilahiyat kavramına iki belirleyici özellik ekler: “Onun Bağsız olması kişisel olmayan bir şeydir ve sadece ölümsüz değil, aynı zamanda doğmamıştır”. Diogenes Laertius, Thales’in aforizmasını açıklar: “İlahi olan nedir? Kökeni ve sonu olmayandır” (22). Her iki filozof da çokluğun kendisinden türediği, çokluğun gerisindeki birliği birer ‘ilke’ ile açıklamışlardır. Bu ilke var oluşun Yasasından gelir ve Düzenin ilkesidir.
ANAKSİMENES (MÖ 550-500)
İlk çağ filozoflarında ve eski dinlerde ruh sözcüğü ile nefes sözcüğü aynı anlama gelmektedir. İnsan yaşadığı müddetçe nefes alır ve nefes aldıkça da ruh bedende bulunur. Doğunun prana dediği yaşam enerjisi kesilince de ruh ve bu yaşam bedeni terk etmiş demektir.
Anaksimenes de arkhe sorunu üzerinde durur; Anaksimandros gibi ana maddenin, bu varlık temelinin birlikli ve sonsuz olması gerektiğini söyler. Ama bu sonsuz şeyi, o da, Thales gibi, belirli bir şeyle bir tutar. Anaksimenes için ilk ilke havadır. Bütün canlı varlıkların bir ruh taşıdığını söyler. Canlıyı cansızdan ayıran, canlı olanı ayakta tutan ruhtur. Anaksimenes’e göre, “bir hava (soluk) olan ruhumuz (psykhe) bizi nasıl ayakta tutuyorsa, bunun gibi, bütün evreni de soluk ve hava sarıp tutar. ” Anaksimenes bir doğa bilimcisi olduğu için canlı cansız her şeyi doğa ile açıklamak istemiştir. Böylece ruh kavramı felsefe açısından ilk defa ortaya çıkmıştır. Anaksimenes, ruhun, insanın canlı bedenini ayakta tutan, canlı kılan, cansızlaşarak dağılmasını önleyen şey olduğunu söyler. Hava da bunun gibi evrenin bütününü, onun düzenini ayakta tutar. Evren, onun yokluğunda yeni biçimler alan, kendini değiştiren yaratıcı bir varlık olamazdı (16).
Bir bölgedeki hava, diğer maddelere dönüşebilmek için doğal kuvvetlerle hareket eder ki birlikte şimdi bizim yaşadığımız organize olmuş dünyayı oluşturur. Hava yerde bulunabilen bir çeşit nötral maddedir (öz), ve bundan dolayı tüm fiziksel olaylara katılabilme kapasitesindedir. Doğal değişimi şöyle açıklar:
[Hava} seyrek veya yoğunluğuyla birlikte özünde farklıdır. İnceldiğinde ateş, yoğunlaştığında rüzgâr ve ardından bulut, daha da yoğunlaştığında su hâline, daha sonra toprak ve sonra taş hâline gelir. Her şey bunlardan gelir. (DKJ 3A5)
Böylece havanın bir dizi değişiklerle ateş, su, toprak ve taşa kadar dönüştüğünü anlatır (17).
Bu değişimin spesifik bir nedenini vermez, mekanizmasını açıklamaz, ancak kendi gözlem gücüyle birlikte maddenin yasasının işleyişini ve şeylerin özünü, birlikteki çokluğu ve bir olanın farklı görünümleri olabileceğini bildiğinden şeylerin nedenini olduğu gibi anlatır. Aynı zamanda sonradan dört temel unsur olarak adlandırılacak olan toprak, su, hava ve ateşe gönderme yaparak tek bir kökenden söz etmiş olur.
Anaksimenes, Anaksimandros gibi dünyamızın nasıl oluştuğunu anlatırken önceden var olan maddeden söz eder. Kendisine göre, dünya, havanın çok sıkışmasından bir çeşit keçeleşmesinden meydana gelmiştir. Bu düz bir disktir (17, 24). Topraktan buharlaşmayla ateşten bedenler yükselir ki bunlar cennetsel bedenler olmaktadır. Dünya bir hava yastığı üzerinde yüzer (17).
Thales ve Anaksimandros gibi Anaksimenes de çeşitli doğal fenomenleri açıklamak için ilkeleri kullanır.
Sonuç olarak; İyonyalı bu filozoflar günümüz maddeci dünyasında ilk ilke olarak belirttikleri, hava, apeiron ve suyun sembolik bir aktarma olduğu göz ardı edilip, maddi ifadesini ele alarak onları felsefe dünyasında ilk materyalistler olarak nitelendirilmişlerdir. Yanlış bir şekilde ‘arche’yi şeylerin ardındaki maddi neden olarak kabul ettiklerine inanmaları eskinin sır okullarının geleneği olan gerçeği örtülemek ve sembollerle aktarmanın bir sonucu olduğunu bilememek ya da kabul etmemelerinden kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde, maddeyi evrendeki tek gerçeklik olarak kabul ettiklerinden yola çıkarak onları monistler olarak da adlandırmışlardır. Bu, dış dünyayı meydana getiren çokluğun gerisindeki tekliği, şeylerin ondan doğduğu gerçeğinin yansıtılması olarak görülmeyip, varlığın nedenine birçok maddi neden değil de tek bir madde yerleştirmeleri düşüncelerine bağlanılmaktadır.
Diğer bir durum ise Miletli bu üç filozofun mitolojik anlatımlardan uzaklaşıp gerçekçi ve maddeci bir sürece girdiklerinden söz edilmektedir. Aslında her birinin çokluğun geldiği tek kaynağı ya da çokluğun var olma nedenini hava, su ya da ateş adlarını kullanarak sembollerin ardına gizlemeleri mitolojiden uzak olmadıklarını anlatmaktadır. Homeros ya da Herodot gibi mitolojik anlatımlar yerine akılsal yöne eğilerek gelecek zamana doğru bir hazırlık yapmışlardır. Nitekim zamanla onların arkasından gelen Aristoteles gibi bir filozofun daha bilimsel olduğu düşüncesi presokratik filozofların zamanı ile karşılaştırılmakta ve onların bu değişimi başlattıkları belirtilmektedir. Materyalist bir felsefe yolu çizmediler fakat mitolojik ögeleri ve tanrı adı kullanmadıklarından bu şekilde yorumlandılar. Ancak, onlar doğu geleneğinde de olduğu gibi Ona bir ad verilemeyeceğini biliyorlardı ve bu nedenle onu ilkelerin arkasında aktarmaya çalıştılar.
Kaynaklar:
Diogenes Laertius (2004). Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (çev: Candan Şentuna), 2. baskı, Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi, YKY, İstanbul
http://www.gmu.edu/courses/phil/ ancient/ intrps.htm
http://www.newadvent.org/cathen/08092a.htm
http://www.utm.edu/research/iep/g/greekphi. htm.
http://faculty.washington.edu/smcohen/320/ Reevelonians.htm
http://www.mathopenref.com/thales.html
http://dokumanlar.com/dosya. asp?islem=gor&dosya_no=146889
http://www.feabd.hacettepe.edu.tr/modernfizik/ thales.htm
http://www.amath.unc.edu/Faculty/mitran/ courses/math006_2004/greek-philosophy.pdf
http://en.wikipedia.org/wiki/Thales
http://history.hanover.edu/texts/presoc/thales. htm
http://www.tmth.edu.gr/en/aet/4/6.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Anaximander
http://tr.wikipedia.org/wiki/Anaksimandros
http://xenefon.8m.corn/felsefe/Anaksimandros. html
http://www.astroset.com/anaximenes.htm
www.iep.utm.edu/a/anaximen/htm
http://www.kenthaber.com/Arsiv/AntikSehirler/AYDIN/Soke/AntikSehir_l l .aspx
http://en.wikipedia.org/wiki/Miletus
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunanistan
http://www.utm.edu/research/iep/a/anaximan. htm
http://www.e-felsefe.com/filozoflar/ anaksimandros.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Anaximenes_of_ Miletus
DİPNOTLAR:
1 Latince İnitiatus kökünden gelir. Batı’nın okült literatüründe, kendi sırlarına ve gizemlerine erişen kişiye verilen unvandır. Kadim zamanlarda, Gizemlerin Hiyerofantları, modem zamanlarda ise mistik hocalar tarafından bu kişilere mistik bilgi öğretilmiştir.
2 Hilozoizm: Yunanca hylo (madde) ve zoon (canlı) kelimelerinden gelir. Maddenin, dolayısıyla bütün il.lemin canlı olduğuna inanan bir görüştür.
3 Eski Yunanistan’da arkontlar en üst düzeyde yöneticilerdi ve monarşiden aristokrasiye geçişi belirlemekteydiler. Gnostik öğretiye göre, yedi kat gökyüzünün yöneticilerinden her biri, sabit yıldızların bulunduğu sekizinci gök ise Tanrı tarafından yönetilir.
Gülsen ALTUNTAŞ