GIORDANO BRUNO’NUN KOZMOLOJİSİ

Rönesans’ın tohumlarını atan filozoflardan Giordano Bruno Ortaçağ Avrupası’nda kozmoloji ve birçok diğer alanda yarattığı depremin yanı sıra günümüz insanoğlunun evren anlayışı için de hala ipuçları sunmaya devam ediyor. Ulaşılmaz boyutlara sahip olduğundan ve aklın birçok soruna yol açan bir alan olmasından kozmoloji tüm bilimlerin babası olabilecek değerdedir.

Ortaçağ Avrupası kendisinden 1800 yıl önce Pisagorcularca açıklanan güneşmerkezcil sistem, gezegenlerin küre oluşu, yörüngeler, gezegenlerin çekim güçleri, tüm evrenin sadece insan için yaratılmadığı gibi evren ve insan ile ilgili bilgileri unutmuştur. Cehaletin insanı ve toplundan her boyutta karanlığa ittiği bir dönemde kozmoloji alanında da karanlık kendini göstermiştir. Ortaçağ Avrupası’nda tüm evrenin insan için yaratıldığının düşünüldüğü insan merkezcil bencil bir görüş hakim olmuş, dünyanın düz bir tablo şeklinde olduğu ve bu tablonun sonunda uçurumun olduğuna inanılmıştı.

Her şeyin insan ve dünya etrafında döndüğü düşüncesi ile bencilliğin çamuruna batan Ortaçağ insanı, kilisenin söyledikleri dışında bir şeyler söyleyenleri şeytanla işbirliği yapan delirmiş insanlar olarak görmeye başlamıştır. Böylece mikroplardan güneş merkezcil sisteme kadar pek çok konudan bahseden dönemin aykırı filozofları kolaylıkla kilise tarafından yaşanan kötülüğün nedenlerin olarak gösterilip, fizik olarak varlıklarına son veriliyordu. Birçok filozof ve düşünülün canına mal olmasına rağmen aynı zamanda bu tür insanlar sayesinde Ortaçağ insanının tümü için Rönesans ortaya çıkabilmiştir.

Tarihte doğadaki gibi devirsel bir hareket var olduğundan, her geceden sonra bir gündüzün geleceği ve her geceden önce bir gündüzün yaşandığı bilinciyle hareket eden Ortaçağ filozofları arasında geçmişe karşı büyük bir tutkuyla bir araştırma ve merak eğilimi doğmuştur. Bu eğilimin sonucu toprağın altında kalmış eski bilgilerin yeniden gün ışığına çıkarılması süreci hızlanmıştır. O zamanın düşünürleri arasında bir eser ne kadar eski ise o kadar değerlidir anlayışı bulunuyordu. Bu anlayış ile Roma, Grek, Eski Mısır gibi uygarlıklar ve bunların filozoflarına karşı yoğun bir eğilim başladı. Geçmişe uzanmanın bir yolu da Araplardı. Eflatun, Aristoteles gibi bazı Grek filozoflarının eserleri Arapçadan tercüme edilerek Ortaçağlı filozoflara kazandırıldı. Batı’nın Ortaçağ’ı yaşadığı dönemde Doğu’da Araplar felsefe, bilimler ve sanatlar- açısından bir altın çağ yaşamaktaydı. Ortaçağlı filozoflar geçmişin Grek, Roma, Mısır gibi altın çağlarıyla bir köprü de Araplar üzerinden kurdu. Ortaçağ’ın dar çerçevesinin dışına çıkan bu filozoflar evrenin başka bir tasarımını eski bilgilere göre kurmaya başlamışlardı. İşte Bruno da bu ilgi ve araştırma merakıyla eski öğreti ve filozoflarla tanışmaya başladı; Eflatun, Stoacılar. Plotinus, Hermetik Öğretiler…

XVI. yüzyıl İtalya’sında dünyaya gelen Bruno çok küçük yaşlarda diyalektik, matematik, felsefe gibi konularda eğitim alıyor, kilise tarafından yasaklanmış kitapları okuyordu. Girdiği Dominiken Birliği’nde peripatetikleri (Aristoteles’in Okulu) öğrendi fakat bir süre sonra görüş ayrılıkları nedeniyle ayrıldı. Hayatını insanın ve evrenin gerçeğini bulmak için eski bilgeliği yeniden ortaya çıkarmaya adadı ve Eflatun, Plotinus ve Hermetik Öğretilerin takipçisi ve Ortaçağ’daki temsilcisi oldu. 40 yaşlarında Avrupa’nın en meşhur filozoflarından biri olarak birçok üniversitenin verdiği kürsülerde dönemin ahlak, evren, insan gibi alanlardaki düşüncelerine karşı hatiplik sanatının parlaklığı ile eski ama her zaman yeni kalabilen bilgeliği Ortaçağın profesörlerine ve insanlarına hayatı pahasına duyurmaya başladı. Bruno, hatiplikteki şairane ve coşkulu tarzı ve ileri sürdüğü fikirlerin döneme aykırılığı ile hem üniversitelerin hem de kilisenin şimşeklerini üzerine çekti.

Orta Çağ’ın evren görüşündeki temel ilkeler şöyleydi;

*Dünya merkezcil anlayış
*Sonlu evren
*Cansız dünya ve evren
*Tepsi şeklindeki düz dünya
*Evrendeki yalnız varlık insan

Bruno tüm bu fikirlere karşı ileri sürdüğü tezlerle dönemin karanlığını eski bilgeliğin boynuzlarıyla itmeye çalıştı. Bruno’nun deprem yarattığı bir alan da kozmoloji alanı oldu. Onun kozmolojisi metafizik bir karakter taşır yani sadece fenomenleri (görünen şeyleri) açıklamaz aynı zamanda nedenleri ve özü de açıklar. Çevremizdekileri sadece görünen kısımlarıyla açıklamaya çalışmak bir insanın kim olduğuna onun boyu, kilosu, saç rengi ile yanıt vermeye benzer. Oysa bir insan fiziksel özelliklerinin ötesinde zengin bir iç dünyaya, duygulara, zihne ve metafizik bir kısma sahiptir ve bu derinliği keşfetmek de klasik tarzda felsefenin yaptığıdır. Aynı şekilde gökyüzünü de sadece fiziksel özellikleriyle açıklamak oradaki iç zenginliği ve metafizik derinliği yok saymak anlamına gelir ki bu da insanları sadece fiziksel özelliklerine göre anlamaya çalışan sığ düşüncelerin kozmolojideki yansıması olur. İşte bu anlamda Bruno’nun kozmolojisi felsefidir, nedenlerle ve ilkelerle çalışır, gökyüzündeki müziğin zenginliğiyle ilgilenir.

Bruno’ya göre doğa Tanrı’nın bir sanatıdır, bir eseridir. O’nun gölgesi, fark edilebilecek kısmıdır. İnsan Tanrı’yı ancak onun eseri aracılığıyla tanıyabilir öyleyse çevremizdeki ve içimizdeki doğayı tanımaya çalışmalıyız, kendimizi tanımaya çabalamalıyız ki her şeyin nedeni olanı anlayabilelim.

Bruno’nun kozmoloji anlayışındaki temel ilkeler şöyledir;

BİRLİK

Evren (universe) kelimesinin de işaret ettiği gibi çokluk bir birlik içindedir. Çevremizdeki çokluğun ardındaki tekliği görmek için felsefe sanatını kullanmıştır Bruno. Bu çokluk tek bir hammaddesi olan tahtaya marangozun verdiği bin bir çeşit şekil gibidir. Evet şekil olarak bin bir eşya görebiliriz ama hepsi de aynı kökten çıkmıştır. Evren de buna benzer. Birlik ilkesi uzay (mekan)-zamanın neden olduğu çokluk dünyasının tabi olduğu birliği, düzeni işaret eder. Tüm evren içindeki engin varlıklar ve şekiller zenginliğinin arkasında bir düzene göre hareket eder, tüm çokluk aynı birlik içinde, bir bedeni oluşturan binlerce farklı hücre gibi bir bütünün parçalarım oluştururlar.

CANLILIK

Tüm evren canlıdır, yaşamaktadır. Bruno yıldızların “insanları aydınlatmak için Tanrı tarafından yerleştirilmiş küçük lambalar olmayıp, bizimkisine benzer sistemlerin merkezi olduklarını” söylemiştir. Bu demektir ki; gördüğümüz yıldızlar farklı güneş sistemlerinin güneşleridir. Evren binlerce güneş sistemini barındırır. Geleneksel öğretilerin evren anlayışında bir gezegen bir atoma, bir güneş sistemi bir hücreye, bir galaksi bir dokuya benzetilir. Bedenimizin tek bir hücreden oluşmadığı ve her hücrenin canlı olduğu gibi büyük beden evren de binlerce hücreden oluşur ve her biri de canlıdır.

HAREKET

Her şey değişerek hareket eder. Sadece sonsuz olan ruh değişmez, geçici dünyadaki diğer şeyler her an ölür ve yeniden doğar. Zaman her şeyi ortadan kaldırır ve yeniden çıkarır. Gece ve gündüzün birbirini takip etmesi gibi yok olma ve yeniden ortaya çıkma sürekli birbirini takip eder. Farklı derece ve seviyelerde sürekli hareket vardır. Her şey Bruno’nun adlandırdığı “de minimo”ya (en küçüğe) kadar dağılır ve sonra yeniden birleşir yani evren bütün kısımlarıyla canlı bir şekilde hareket eder ve kımıldar. Demokritos’a göre atomların en önemli özelliklerinden biri hareket halinde olmalarıdır. Heraklitos’a göre evren bir nehir gibi sürekli akmaktadır yani sürekli hareket halindedir. Bruno hareketin iç bir ilkeden ya da kökenine geri gitme ilkesinden doğduğunu söyler. Tüm hareketin nedeni bütün evrendeki varlıkların evrimleşmekte olmalarıdır. Evrendeki bütün varlıklar hareket halinde köklerine doğru gitmekte, ruhsal olarak evrilmektedir. Hareket yaşamın, evrimin bir işretidir.

SONSUZLUK

Uzay ve zamanın neden olduğu çokluk dünyası sonsuz çeşitliliktedir. Burada sonsuzu mutlak olarak yorumlamamalıyız. Sonsuzluk Bruno için “biraz daha fazla” anlamına gelir.

Bizim aklımız sonsuzluğu bütünüyle algılayamaz ve algıladığının biraz ötesinde her zaman başka bir şey daha olacaktır. Bu anlamda evren sonsuzdur. Sonsuzluk basitçe BİR’in çoğulluktaki görüntüleridir. Sonsuzun parçalarının olmayacağı unutulmamalıdır çünkü bütün kısımları sonsuzun içindedir. Bruno evrende sonsuz dünyalar, güneşler ve sonsuz bir eter (uzayı kapsayan madde) olduğunu söyler böylece dünya merkezcil Orta Çağ görüşü sarsılır çünkü Orta Çağ insanına göre tüm evren ve içindeki yıldızlar ve gezegenler dünya için yani insan için vardır. Bruno’nun bu düşünceleri de kilise tarafından tepkiyle karşılanmıştır çünkü kilise Tanrı’yı tüm evrende yalnızca kendisinin temsil ettiğini ileri sürmekteydi.

MİKRO-MAKRO EVREN ÖZDEŞLİĞİ

Mikro kozmos (küçük evren, insan) ile Makro kozmos (büyük evren) birbirine benzer. Bu ilke Bruno’nun Hermetik gelenekten aldığı “Yukarıdaki neyse aşağıdaki odur” ilkesidir. Tüm evren, bir güneş sisteminden bir hücreye, bir atoma kadar birbirine benzer bir yapıda ve işleyiştedir. Bu özdeşlik birlik ilkesiyle de görülebilir. Evrenin çeşitliliği arkasındaki düzen ve birlik nedeniyle bu çokluktaki her şey aynı ilkeler ve yasaya göre hareket eder.
Her şey doğum merkezden H yayılma, hayat küreye dönüşme ve ölüm de tekrar merkeze dönmedir. Bu yasa gezegenlerden mikroplara kadar evrendeki bütün varlıklar için geçerlidir. Doğum ile başlayan hayat varlıkların evrilmeleri için bir araçtır. Evrendeki varlıklar hayat denilen okulda iç olarak evrilmek, tekamül etmek için sürekli hareket halindedir. Bu öğrenme süreci yani hayat her varlığa göre farklı zaman süresindedir. Bu zaman süresinin sona ermesiyle yani ölümle tekrar merkeze yeniden dönülür. Böylece Bruno evreni tanımak için insanın kendisini tanımasından yani bir iç yoldan bahseder. Bu yol Makro-Mikro evrenlerin özdeşliğinden doğar.

LOGOS (DÜZEN)

Kozmosu anlamak demek buradaki düzeni anlamaktır. Düzen ise yasaların olduğu yerdir. XXI. yy.‘a girerken tüm bilimler kendi alanındaki düzeni anlamaya çalışmaktadır; kimya elementler, genetik genler, tıp insan bedenindeki düzeni anlamaya ve bu düzene göre hareket etmeye çalışır. Peki bunu yüzlerce yıl önce söyleyen ve sadece bir alanda değil tüm evrende bir düzenden bahseden Giordano Bruno’ya ne demeli? Bruno zamanının çok ötesinde biriydi ve onun birçok fikrini şimdi birçok alanda gerçekleştirmeye, keşfetmeye çalışıyoruz. Bir mikroptan bir güneş sistemine kadar tüm evrende varolan düzeni anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır Bruno. İnsanın görevinin de bu düzeni anlamak ve ona uymak olduğunu ilan etmiştir. Ancak çağının düzeni, kilise tarafından cehalet ve korku üzerine kurulmuş insanları zihinden fiziğe kadar köle yapan bir düzendi. Böylece kilise Giordano’ya tahammül edemedi ve onu insanları üzerindeki maddi ve manevi sömürüsünü engelleyecek ve kilisenin zorba yönetimini tehdit edecek bir güç olarak gördü.

Bruno Evreni yöneten yasaları bulmaya çalışan binlerce yıllık bilgeliği uyuyan Batı’ya yeniden tanıtmaya çalıştı. Yüzlerce yıldır her boyutta karanlığa, cehalete batmış Batı’yı eski şanlı bilgelikle, evreni ve inşam bilme sanatı felsefeyle yeniden tanıştırmaya çabaladı.

UZA Y (BOŞLUK veya ETER)

Bruno’ya göre bütün dünyaları kapsayan sonsuz alan uzaydır. Bu alan sonsuzdur, hareket ettirilemezdir ve hareket eden sayısız dünyaları ve yıldızlan içinde bulundurandır.

Uzay boşluktur ama üretken bir boşluktur. “Hiç” anlamına gelen “boşluk” değil, içinden bir beden oluşabilecek bir boşluktur. Bu boşluk binlerce yıllık Doğu bilgeliğinde eter olarak adlandırılır. Eterden tüm gezegenler, yıldızlar, galaksiler oluşur. Bu her bedenin meydana geldiği ve ölümle gideceği yerdir. Yüzyılımızda evrenin boş olmadığı yeni anlaşılmıştır. Bruno’nun temsil ettiği bilgelik için ise bu çok eski bir bilgidir. Bruno zamanının çok ötesindedir ve Batının tümünü zamanın ötesine, karanlıktan aydınlığa taşımak için hayatını vermiştir.

Bruno elinde dev teleskopları, ölçü aletleri, araçları olmadan evrenle ilgili bu bilgilere nasıl ulaşmıştır? Günümüz materyalistleri için bu imkansız bir durumdur çünkü bir şeyi görmeden, tutmadan anlamayı reddeder bu nedenle aşkı, sevgiyi, hoşgörüyü tutmaya, görmeye çalışırlar!

Bruno için Hakikat dışarda değil her birimizin içinde araştırılmalı, aranmalıdır. Makro kozmos ile mikro kozmosun benzerliği nedeniyle kendi içine yapacağı yolculukla kendini tanımaya başlayan evreni de tanımaya başlayacakta-. İnsanı yöneten yasalar, insanın içinde bulunduğu düzen ve ilkeler evren için de geçerlidir. Kendini bilen insan anoloji yoluyla evreni de tutmadan, görmeden, duymadan bilebilecektir çünkü büyük evren insanın içindedir.

XX. yüzyılın insanları olarak zamansız bilgeliği yeniden aramaya başlayalım, onu keşfetmeye çalışalım, onu hayatımızda rehber olarak kullanmaya başlayalım. Böylece kendimizi tanıma yolunda çok büyük bir gücü arkamıza almış olacağız. Böylece zamanımızın ötesine geçebileceğiz, kendi cehaletimizden kurtulabileceğiz, insan olmanın yükümlülüklerini yerine getirebileceğiz. Giordano Bruno gibi filozoflar bu yolları gelecekten kendini tanıma serüvenine atılacaklar için açmışlar, bu yollara çeşitli işaretler koyarak bu insanlara yardımcı olmuşlardır. İnsanı ve evreni tanımada yaşamı pahasına insanlığa bıraktığı mirastan dolayı bu büyük insanı saygıyla analım. Onu saygıyla anmanın en iyi yolu da onun öğretilerini anlamaya çalışmak olacaktır.

Kendini tanı böylece evreni tanıyacaksın!

Athanasius Kircher, Ars Magna Lııcis et Umbrae, Roma 1646

Güner Örücü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir