TECRÜBELERDEN YARARLANMAK

Merhaba sevgili dostum,

Sana tecrübenin değerinden bahsetmek istiyorum. Yaşamda tecrübe kazanmak neden bu kadar önemli?

Neden tecrübe edinmeden bu hayatta gerçekten ilerlemek mümkün olmuyor? Eğitimi tamamladık diyelim hayata atıldığımızda neden hayallerimize ve gerçekleştirmek istediklerimize değil de ilk önce tecrübelere bakılıyor? Başka taraftan bakarsak neden bu hayatta yürürken bazen aynı taşlara çarpıp duruyoruz? Tamam, bu hayatta hepimiz hatalar yapıyoruz ve bundan dolayı pişmanlıklar duyuyoruz ama ne yazık ki bazen hatalardan hayat dersleri çıkartmak yerine hep geçmişte yaşamaya devam ediyoruz hatta daha kötüsü o hataların ve pişmanlıkların kısır döngüsünde kendimize işkence ediyoruz. Evet, doğru, bu hayatta her zaman yeterince olgun hareket edemiyoruz. Tecrübeleri biriktirmek ve olgunlaşmak için ne yapmak gerekiyor? İşte burada sana tecrübelerin değeri hakkında birkaç tecrübemden bahsedeceğim.

Gerçekte tecrübe dediğimiz şey nedir diye sorarsan ben buna tam olarak bildiğimiz ve sahip olduğumuz şeylerdir diyebilirim.

Mesela yürümek her sağlıklı insanın sahip olduğu bir yeti ama bu yetiyi kimse bize vermemiştir. Bizler bu yetiye bir dizi acı verici denemeler ve tekrarlarla sahip olmuşuzdur.

Başka bir örnekle açıklayalım; diyelim ki bir yemek ustası arkadaşına misafirliğe gittin. Orada çok beğendiğin bir yemek vardı ve sen de hemen tarifini istedin. Eğer yemek yapmayı çok seviyorsan yemek yapmanın genel ilkeleri hakkında bir deneyimin de vardır. O zaman bu tarifi çok büyük bir olasılıkla aklında tutmaya çalışırsın. Peki ya bir deneyimin yoksa eğer, bu tarifi bir yerlere not alırsın değil mi? Uygun bir fırsat bulunca da büyük bir iştahla bu yemeği yapmak için tezgâhın başına geçtin diyelim. Sonra bir de bakıyorsun ki not ceplerin arasında yok. Başlangıçtaki bu heves ve iştah bir hayal kırıklığına dönüştü. Peki, bu öğrendiğimizi düşündüğümüz şeyleri sence gerçekten öğrendik mi? Pek değil. Neden dersen? Bize aktarılan bu bilgiyi henüz tecrübelere dönüştürmedik ve kendimize mal etmedik de ondan. Eğer bu yemeği birkaç kez yapmış olsaydık, hatta yavaş yavaş ustalaştıkça sevdiğimiz insanlara sunmak için defalarca ve defalarca yapmış olsaydık her seferinde bir tarife gerek kalmayacaktı. Artık sana notta bulunan tarif değil tecrübelerin konuşacaktı.

Bununla ilgili eski Amerika yerlilerinin çok sevdiğim bir özdeyişi var; “Bana söylersen unutabilirim, gösterirsen anımsayabilirim ama beni de katarsan işte o zaman anlarım.”

Evet, Sadece yemek yaparak yaşam tecrübesi kazanabileceğimizden pek emin değilim ama bu yaşamda deneyim kazanarak ilerleyeceğimiz kesindir.

Şimdi asıl soruya gelelim:

Peki, deneyim denen şey nasıl kazanılır? Hepimizin yaşam yolu farklı olduğu için bu sorunun herkese göre net bir yanıtı biliyorum yok ama herkes için ortak tarafı eminim şu olurdu: Yaşayarak ama yaşamak deyince büyük harflerle yaşamaktan söz ediyorum. Yani bu yaşama büyük bir anlam katmak, bilinç katmak ve bir parça da macera katmaktan bahsediyorum. Evet, hepimiz bir şekilde yaşıyoruz, ama hayatla ne yapacağımızı sorgulamak herkese nasip olan bir şey değil.

Hepimiz yürüyoruz ama adımlarımızla nereye ulaşacağımızı bilmek de benzer şekilde. İşte kendimize doğru bir yön belirlersek ve doğru bir yaşam amacı bulursak her adımda yılları biriktirmek yerine deneyimleri biriktirebiliriz. O zaman da yaptığımız her şey yapmaya, denemeye ve tecrübe kazanmaya değer olmaz mı sence de?

İşte sevgili dostum bu hayatta bu şekilde ilerliyoruz, adım adım.

Pisagor’un bilgece bir sözü var: “Olgun bir insan talihin telaşlı arabasından çok tecrübenin bastonunu yeğler” diye.

Evet doğru. Hepimiz şansı ararız bu hayatta. Tamam, şans dediğimiz şeyin herkese gülmesi de bir şans işi… Şans yalnızca sabırlı ve çalışkan kişilere gülümser demişler eskiler. Sen de yaşadıklarından bilirsin bunu zaten. Tersi oluyorsa bile bir sonraki seferde çok büyük olasılıkla ellerimiz boş kalır ve avucumuzu yalarız.

Şimdi sana bu dünyada sence karizmatik insan kime denir? Güçlü ve bilge insan nasıl birisidir? Diye sorsam bu nasıl yanıt verirdin?

Bu soruya ben “en çok tecrübesi olan insan” derdim, “feleğin çemberinden geçmiş olan, olgun olan insan” derdim.

Evet, ben de bu hayatta hasbelkader belli tecrübelere sahibim ama yeterince olgun değilim. Daha olgun ve yetişkin bir insan gibi davranabilmek için daha ne yapmalıyım? Diye sorarsan bunun hazır cevap bir formülü yok elbette…

Eski dönemlerden yaşamış tarihçi olan Tekidius şöyle diyor: “İnsan insan fark yoktur. Fark tecrübelerden nasıl yararlanıldığında yatar.”

Bununla ilgili bir anekdot:

Günün birinde iyi bir yerlere gelmiş bir kişiye sormuşlar, bu hayatta nasıl başarılı oldunuz diye? O da doğru kararlar vererek demiş. Peki, doğru kararlar vermeyi nasıl öğrendiniz diye sormuşlar. O da “yanlış kararlar vererek” demiş. Bu kadar yalın…

Evet, yürürken ayaklarımızın taşlara çarpması yürüdüğümüzün bir kanıtıdır. Peki, ya ayaklarımız hep aynı taşlara çarpıyorsa… Bundan dersler çıkarmıyorsak, yürüdüğümüzü ve ilerlediğimizi söyleyebilecek miyiz?

Evet, sevgili dostum; tecrübe dediğimiz şey bir dizi deneme ve tekrarlarla örülür.

Tekrarlar olmadan sağlam tecrübelerin oluştuğu görülmemiştir. Sadece biz insanlar mı? Kesinlikle hayır. Tüm doğa tekrarlar ile öğreniyor. Günler, mevsimler sürekli tekrarlıyor ama hiçbir gün bir öncekinin aynısı olmuyor aslında. Bunu yaşadığımız dönemde virüslerin yaşamından biliriz. Virüsler de kendilerini geliştiriyor ve yeniliyorlar. Biz insan oğulları da her seferinde onlara karşı nasıl savaşacağımızı öğreniyoruz.

Bir hikâye ile bitirmek istiyorum:

Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında bir vadi varmış ve bu vadide yaşayan bir bilge. Bu bilgenin ünü bütün ülkeye yayılmış bir de dükkânı varmış. İsmi de büyü dükkânıymış. İnsanlar bu dükkândan istedikleri her şeyi ama her şeyi satın alabileceklerini bilirlermiş, tabii ki bedelini ödedikten sonra.

Bir gün bir adam bu dükkânın kapısını çalmış, dükkândaki bilge kişiye demiş ki “ben elli beş yaşındayım, yani yolun yarısını geçeli epey oldu ve sonuna da yaklaştım galiba. Bu gerçeğe tahammülüm edemiyorum. Bugüne kadar ki hayatımı geri istiyorum. Bunu almak için gerekli servetim de var. Bu Mümkün mü?” Diye sormuş.

Bilge kişi ise ona “Elbette mümkün.” demiş. Sonra da demiş ki “Biliyorsun, dükkânımda her şey mevcut. Ancak tam olarak ne istediğini anlayabilmem için, bana geri istediğin hayatını anlatmanı rica edeceğim?”

Adam da ona ” geçmişte çok hatalarım oldu, çok pişmanlıklarım oldu, yılları boş yere heba ettim. Lütfen elli yılımı bana geri verin?” Demiş.

Bilge de ona “Yani, sen pişmanlık duyduğun hayatını yeniden yaşamak mı istiyorsun?” diye sormuş.

Adam da ona “Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum.” demiş

Tamam demiş bilge. Bunun için senden istediğim sadece hafızan. Adam da “Anlaştık” demiş. Alın hafızamı. Ama biraz düşündükten sonra hafızasının karşılığında geçmiş yıllarını geri aldığında tekrar o dükkâna geleceğini fark etmiş.

Sonra bilge kişiye teşekkür etmiş ve şöyle demiş; “Buradan geçirdiğim yılları geri almak için gelmiştim. Ama hiçbir şey vermeden daha değerli bir şeyi alarak gidiyorum, yani gelecek yıllarımı.”

Aslında bu tam olarak tarak almak için insanın saçlarını vermesine benziyor.

Evet, sevgili dostum, bu hayatta hepimizin bir hikâyesi vardır ve oyunu doğru şekilde oynarsak hikâye inanılmaz tecrübelerle dolabilir.

Bunun için tek yapmamız gereken şey tecrübelerin bizim ayağımıza hazır gelmesini beklemek yerine bizlerin ona gitmesi…

Dolayısıyla yaşama bir parça macera ruhu katmak, yeni ufuklara yelken açmak ve henüz bilmediğiniz şeylerle karşılaşma cesareti göstermek bu oyunda harikulade bir etkiye sahip…

Kendine iyi bak ve sağlıcakla kal….

NAZIM ÖZDEMİR

Yaşamın Renkleri Videosunu İzlemek İçin:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir