TRUVA’DAN ROMA’YA ETRÜSKLER
Bizans, Roma ve Osmanlı imparatorluklarının hâkimiyetlerinden önce Hattilerin, Luvilerin, Hititlerin, Palaların, Friglerin, Lidyalıların, Likyalıların ve diğer birçok küçük toplumun oluşturduğu eski Anadolu’nun gitgide kompleks hâle gelen toplumsal yapısı arkeologları, antropologları, dilbilimcileri yoğun araştırmalara sevk etmiştir. Bu kadar etnik çeşitliliğin ender görüldüğü yerlerden birisi olan Anadolu’da, kazıların yapılacağı herhangi bir yerde bir şey keşfetmemek mümkün değil. Arkeolojik keşifler tarihi bilgileri artırırken, son zamanların en muhteşem buluntularından Göbekli Tepe gibi toprak altından çıkarılacak pek çoklarının da şaşırtacağı zengin topraklardayız.
1870’te Heinrich Schliemann, antik Truva’yı keşfiyle, daha sonra Miken (1876), Tiryns (1884) ve diğer antik kentlerde yaptığı kazılarla dünyayı şaşkına çevirdi ve Homeros’un İlyada ve Odysseia‘sının unutulmuş bir dönemin tarihi gerçeklere dayandığını gösterdi. Bu, Parthenon‘un Atina Akropolü üzerine inşa edilmesinden çok önce Kahramanlık Çağı’nda gelişen medeniyetler hakkında yeni bakış açılarına yol açtı. Elbette ardından pek çok soruyu beraberinde getirdi: şehirler, tapınaklar, saraylar, yollar ve heykeller inşa edenler kimlerdi ve nereden gelmişlerdi? Bu yapıların inşa edilme amacı neydi? Bu soruların yanıtının sır perdesi tam kaldırılamamış olsa da bu konuda epey yol kat edilmiştir.
Homeros’un İlyada adlı eserine adını veren ve olayların yaşandığı kent olan İlios (İlium/İlion), dünyada daha çok Troia, Troas, Truva[1] olarak ünlenmiştir. Çeşitli açıklamalardan anlaşıldığı üzere Troas bir bölge adıydı. İlios adının yanı sıra kente Troas da denilmekteydi. Son zamanlardaki çalışmalarda, antik yazarlardan da elde edilen bilgiler teyit edilerek, Hititlerin Wilusa(s) adını verdikleri İlios yakınında bir zamanlar yine Hititlerin Truisa(s) dedikleri Troas isminde bir kasaba olduğundan söz edilir. Homeros da Lidya bölgesinde Thyrrsenoi adlı bir kentin varlığından söz etmişti ve kentin halkı İtalya’ya göç etmişti. Bir süre sonra bu isme rastlamayız, birdenbire kaybolmuş gibidir. Hititlerin Alaksandus anlaşmasından itibaren de artık adının geçmediği görülür. Beekes’e[2] göre, Wilusas (İlios/İlium) ile yakın olmalıydı, çünkü Hitit metinlerinde Wilusas’a güneyden gelindiğinde Truisas’ın Wilusas’tan sonra olduğu yazılıydı. Batıdaki denizle sınırlandırılan kasaba Wilusas’ın doğusunda yer almış olmalıdır.
Homeros destanında İlios adını Troas (Truva) adından daha çok kullanmıştı, dikkat çeken nokta onun şehre İlios derken, Akhalara karşı savaşanlara Troaslı demesidir. Buna göre İlios’un Troas adlı bölgede yer alan bir şehir olduğu sonucuna gidilir ve müttefiklerin ortak adı olarak Truvalılar, Troas bölgesi ve yakın bölgedekilerden oluşmaktaydı. Savaşta yakıp yıkılan şehir bizim Truva olarak bildiğimiz İlios’tur.[3]
Truva (Wilusas) Savaşı’ndan söz eden Hitit belgelerine rastlanılmaz ve dokuz ana katmandan oluşan Truva’da VII. katmandaki kalıntılara dayanarak savaşın geçtiği şehir olduğu sanılmaktadır. Truva yerle bir edilmek üzere acımasız bir saldırı altında olduğunda tüm Anadoluluların yardıma koştukları söylenilirken Hititler neredeydi? Homeros’un eserinde Hititlere dair iz bulunmamaktadır. Eğer savaş için tahmin edilen tarih MÖ 1250-1240/MÖ 1240-1230 olarak geçerliyse bu dönemde Hititler ne durumdaydı? Hititler o zamanlarda Anadolu’daki isyanlarla uğraşmaktaydı.
İlios ve Troas adının geçtiği ilk Hitit belgesine göre Hititler I. Tuthalia zamanında (MÖ 14. yy başları) batıdaki 22 şehirden oluşan Assuva birliğine karşı bir savaş vermiş ve zafer elde etmiştir. Bu 22 şehir isimleri arasında Wilusa (İlios) ve Taruisa (Troas) adları yer almaktadır. Hitit belgelerinde Truva adına rastladığımız metinlerden ikincisi Wilusa kralı Alaksandus (İlyada’nın Truvalı Paris’inin adı aslında Alaksandus (Aleksander) idi, Homeros doğal olarak hem mitik hem de tarihi isimleri kullandı) ile yapılan anlaşmada yer almaktadır. O sıralarda Hititler Mısırlılarla Kadeş Savaşı’nın ön hazırlığındaydılar. Kral Muvattali giriş kısmında şunları söylemektedir: “1- Kahraman, Büyük Kral, Murşili’nin oğlu, fırtına tanrısının sevgilisi, Büyük Kral, Hatti Kralı, güneş Muvattali şöyle der: 2- Vaktiyle atam Labarnaş, Arzava Memleketlerine ve Viluşa Memleketine (karşı savaşmıştı). O, onları yenmişti. O günden bu yana, Arzava düşman oldu. Fakat Viluşa memleketi hiçbir zaman Hatti’den ayrılmadı, onlar uzaktan Hatti kralına sadık kaldılar… Ve Tuthaliaş, Arzava’ya gittiği zaman, O, Viluşa’ya girmedi, çünkü O (viluşa), O’na (tuthaliaş) sadıktı…[4]
Bir açıdan Hitit ve Assuva birlikleri arasındaki savaş Truva-Akhalar arasındaki savaş gibidir. Arada çok büyük bir zaman farkı olmakla beraber, Hititlerin saydığı şehirler Truva savaşındaki isimlerle biraz benzerlik taşımaktadır. Ama önemli bir fark vardır, Wilusa ile Ahhiyava (Akhalar) bu kez karşı karşıyadırlar.
Truva VI. ve VII. katmanlarından önceki katmanlarda Troas adına rastlanılamamış, aslında VIII. katman da dâhil bir Truva yazılı belgesi elde edilememiştir, Truva VII’de bol miktarda Miken seramikleri bulunmuştur. Miken’de yapılan kazılardan elde edilen sonuçlar Truva’dakilerle kıyaslanmış ve bu iki toplumun ticari ilişkilerinin iyi olduğu ancak birbirinden farklı oldukları sonucuna gidilmiştir. Mikenlerin, kendi adalarındaki varlığı ve diğer Ege adalarındaki hâkimiyeti MÖ 1200’lerde başlayan ve Dorların daha etkili olduğu Deniz Kavimleri (Ege Göçleri) istilası nedeniyle sonlanmıştı. Yunanistan anakarası da bu istilacı göçler nedeniyle yaklaşık 400 yıllık bir karanlık devre girmişti. Hititlerin de bu istila ve istila nedeniyle bölgedeki diğer halkların göç hareketlerinin baskısıyla sonlandığı bilinir. Bu dönemdeki göç istilasına tek dayanan Mısırlılar olmuştur. Batıdan gelen saldırılarla sonlandığı sonucuna varılan Homeros’un İlios şehri ve Troas’ı Grek olmadıklarına göre ortaya köken sorunu çıkmıştır.
Destanların yazılmasını teşvik eden faktörlerin başında mitolojiden ve sembollerden faydalanarak köken efsanesi yaratma amacı gelir. Ayrıca depremler, yangınlar, salgın hastalıklar gibi büyük afetler, istilacı göçler nedeniyle toplumda derin acılar yaratan durumlar da destanlar yazılmasını teşvik etmiştir. Böyle zor zamanlarda ve kuruluş- köken mitlerinde kahramanlar ortaya çıkar ve gerçek yaşantıları semboller, teşbihler, mecazlar aracılığıyla geleceğe aktaran mitler, efsaneler ve destanlara konu olurlar. Homeros, bu Troia’nın destanıdır der ama Truva’nın başkahramanı Akhilleus’tur. İkinci eserinde ise Odiseus’un kahramanlığını anlatır.
Ege Göçlerinin bu savaştan sonra olduğu düşünülecek olursa Truva savaşının galibi Akhalar bu göçlerden etkilenmişlerdi, Miken adası ve ona bağlı topraklar Dorların eline geçmişti. Ege ve Anadolu MÖ 2000’lerde de olduğu gibi her zaman göçlere maruz kalmıştır. Her bir göç hareketi bazı toplumları ortadan kaldırabilmektedir ama kaybolan siyasi hâkimiyet ve sınırlardır. Ortaya çıkan yeni toplumlardan farklı isimlerle de olsa yeni bir uygarlık filizlenir.
Homeros’un İlyada’sında birbiriyle çarpışanlar arasında aynı kökenden olup karşı taraflarda yer alanlar da vardı. Bunlardan konumuzun ilerleyişiyle ilgili olan Pelasglar, eski Yunanistan’ın yerleşimcileri oldukları gibi Batı Anadolu ve Ege adalarında da (Girit, Miken, Lesbos, Lemnos gibi) yaşamaktaydılar. Anadolu’dakiler doğal olarak Truva yanında, Yunanistan’dakiler de Akhalar yanında yer alıyordu. Destanda Akhilleus, komutası altındaki Tesalya birliklerini teftiş ederken geçen isimler arasında Argos’lu Pelasglar vardır. Yine Homeros Akhilleus’a Zeus benzetmesi yaparken “Dodonalı Pelasg” der, çünkü mitolojide Zeus’un doğduğu yer Dodona’dır. Akalar, Helenler, Myrmidonlar (Akhileus’un savaşçıları) Yunanistan’da çok yeni bir oluşumdu, Homeros daha arkaik çağdan alıntılar yapmaktadır.
Yunan mitolojisinde Zeus ve Elektra’nın oğlu, Dardanos, Arkadia’da doğmuş, Anadolu’ya gelerek Çanakkale bölgesinin kurucu atası olmuş, kurduğu kent de Dardanos adını almıştır. Torunu Troos (Tros), bu bölgede Troas’a adını vermiştir. Tros’un üç oğlu vardır: İlios, Assarakos ve Ganimedes. İlios’un torunu, Homeros’un destanındaki Truva kralı Priamos iken, Assarakos’un torunu Ankhises’in oğlu Aeneas, Vergilius’un Aeneas Destanı’nın kahramanını oluşturur. Roma imparatoru Augustus, şair Vergilius’tan Homeros’un destanına denk bir eser yazmasını ister. Mitolojiye göre Aeneas, Ankhises ile Afrodit’in oğullarıdır, Roma-Truva bağlantısı kurmak ve yeni Truva olarak Roma’yı inşa ettirmek için çok uygundur. Aeneas milli Roma kahramanı olarak imparator Augustus’un atası olur. Julius Caesar da Senato’da yaptığı ilk konuşmasında Aeneas’ın atası olduğunu söylemiştir. On iki bölümden oluşan eserle ilgili olarak Vergilius’un ölmek üzereyken yanındakilere hastalığı yüzünden destanın tam olarak bitmemiş olması nedeniyle yakmalarını söylediğinden söz edilir. Destan imparator Augustus’un emriyle basılır ancak destandan bazı bölümlerinin çıkarıldığına dair şüpheler vardır.
Truva düştükten sonra Aeneas, kötürüm babası Ankhises’i, karısı Creusa’yı ve oğlu Ascanius’u (Iulus) yanına alarak şehirden kaçar. Yanlarında aile tanrıları Penatelerle ilgili kutsal nesneleri de (yeni krallık için gereklidirler) vardır ancak kaçarlarken yolda karısı kaybolur. Aeneas’a bir görev verilir: yeni bir yer kurmak, yeni bir Truva. Günümüz Balıkesir ili, Edremit ilçesinin Antandros (Altınoluk) kıyısındaki limanda inşa ettikleri yirmi gemiyle yola çıkarlar, İtalya’ya giderler. Yolculuğun detayları zorludur, tıpkı Odisseus’un yolculuğu gibi. Aeneas’ın yolculuğu, doğal olarak zorluklarla, engellerle ve acılarla dolu olacaktır, hayatının zorluğu Truva’da başlamıştır ve hedefine ulaşana kadar devam edecektir.
Roma’nın efsanelerle süslenmesi Aeneas’ın neslinden olan Remus ve Romulus ile devam eder. Aeneas ve oğlu Ascanius’un (Iulus) soyundan gelen Procas ölünce onun varislerinden Amulius, tahttaki Numitor’u devirerek kendisi kral olur ve kardeşinin kızı Rhea Silvia’yı Vesta tapınağına rahibe yapar. Bakire Rhea Silvia, savaş tanrısı Mars’tan (Grek Ares) MÖ 771’de, ikizleri doğurur. Efsanelerde sıklıkla kullanılan motiflerin birine daha ikizlerin hikâyesinde karşılaşırız; Amulius ikizlerin kendisini devireceği kehanetine karşılık öldürülmelerini emreder, onlara kıyamayan görevliler ikizleri Tiber nehrine bırakarak uzaklaşırlar, ikizler bir çoban tarafından bulunur, evlatlık edinilir, kendilerini sütüyle besleyen ise dişi bir kurttur. Kurtlarla ilgili bağlantı motifleri Hint-Avrupa geleneklerinde yaygın olmakla birlikte dişi kurdun emzirme olayı Orta Asya bölgesine ve yakından bildiğimiz eski Türk ve Moğol motiflerine özgüdür. Eski uygarlıklarda çok önemli olan “kökenleştirme motifleriyle” ilgili anıların kolektif hafızalardan silinmeden devam ederek tekrarlı kullanımlarını görmemiz her zaman mümkündür. Sonra bir şehir inşa etmek isterlerken aralarındaki tartışma sırasında öfkesine yenik düşerek Remus’u öldüren Romulus, şimdiki Roma şehrini kuracaktır.[5] İktidar için “iki güneş bir arada olamaz” düşüncesi eski geleneklerde çok yaygındır. İki aktif güçten birisinin ölmesi gerekiyor gibidir, tıpkı Habil ve Kabil ile Grek Kastor-Polluks ikizlerinin durumundaki gibi.
Romulus’un atası Aeneas, Truva’dan çıktıktan sonra kutsal ada Delos’taki Apollon tapınağında dua edip, kendisine gideceği yolun bildirilmesi için yakarmıştı. Tapınaktan gelen ses şöyle demişti: “Cesur Dardanos soyu! Atalarının kökeninden öte sizi ilk sırtında taşıyan toprak alacak bir tek, verimli bağına yine. Arayın bu eski ana toprağı! Aeneas’ın evi orada egemen olacak bütün dünyaya, sonra çocuklarının çocukları ve onlardan doğacak çocuklar da!” Destanda İtalya bağlantısı kurulmak üzere Truva prensesi Kassandra, “Truva’nın soyu iki yere dayanır, birisi İtalya’dan gelen Dardanos, diğeri Girit’ten gelen Teucer (Teukros)’dir” diyecektir.
Yunanistan’da Pelasgların adı Tyrrhenoi veya Tyrrsenoi olarak da anılmaktaydı. Antik yazarlardan Pelasgoi ve Tyrrhenoi/Tyrrsenoi adlarının birlikte geçtiğini öğrenmekteyiz. Romalılar bunlara Trusci, Etrusci adını vermişlerdi ve yaşadıkları yer kendilerinden dolayı Tuscana/Toscana (Tusci kelime kökeninden geldiği belirtilir) adını aldı, Romalılar aynı zamanda buraya Etruria demişlerdir. İtalya’ya gelen Aeneas Truvalıdır ve oraya daha önce gelen akrabaları ile kendi neslinin devamından oluşanlar Tusci, Trusci, Etrusci olarak yaşamaya devam ederler, pek çok kent kurarlar, siyasi yapılarını güçlendirirler.
Zamanla yarımadaya siyasi gücünü kabul ettiren Etrüsklerin bilim tarihi açısından bilinen ilk gerçek Roma kralı (Romulus efsanevi kraldır), Etrüsk kökenli Lucius Tarquinius Priscus’tur (Yaşlı Tarquin/ I. Tarquin). Etrüsk şehri Tarquinii’den olan kralın asıl adı Lucumo’dur. Lucumo adı daha sonra Etrüsklerde krallık sıfatı olarak tanınır. Öncelikle bataklıkları kurutmak için cloaka maximus (büyük lağım)’u yaptırır, bu sayede Forum Romano’yu ve Regia’yı (kraliyet sarayı) inşa ettirir. Etrüsk dilinde nehir anlamına gelen Ruma adını Roma’ya o vermiştir. Circus Maximus[6] onun döneminde inşa edilir. Bundan önce seyirciler Etrüsk oyunlarını Avantine ve Palatine tepelerinden seyrederken artık Circus’ta seyrettiler ve daha büyük oyunlar eklendi, Ludi[7] Romani düzenlendi. Latin ve Sabinlerden alınan ganimetlerin de yardımıyla Capitol tepesine baş tanrıları Tin (Jüpiter) onuruna Optimus Maximus tapınağını inşa ettirdi. Saltanat sembolleri (magistrata) onun zamanında Roma’ya getirtildi. İlk Roma zafer alayını düzenledi. Roma’nın mitik kurucusu değil, tarihi kurucusu ve Roma’nın ilk kralı olarak sonradan asırlarca devam edecek olan güçlü Roma İmparatorluğunun temelini atandır. Kendisinden sonra Etrüsk kralları MÖ 509’da zamanla güçlenen Romalıların krallığa son vermesine kadar hanedanı devam ettirecektir. Son Etrüsk kralı ve Roma’nın yedinci kralı olan Lucius Tarquinius Superbus’u devirerek Cumhuriyeti kurmak isteyenlerin başında gelenler de Etrüsk kökenliydiler. Bunlardan Marcus Junius Brutus, son kralı devirenlerdendir. Onun soyundan olan Julius Caesar’ın evlatlığı Brutus, diktatörlükle suçladıkları Caesar’ı Cumhuriyet adına katledenlerdendi. Brutus’lar Cumhuriyetlerinin İmparatorluk hâline geldiğini görmeyeceklerdi.
İmparator Augustus’tan başka imparator Cladius da Etrüsklerle yakından ilgilenmiştir. Kendisinin titizlikle üzerinde çalışarak yazdığı Etrüsklerle ilgili 25 ciltlik kitabı ne yazık ki kaybolmuştur. Cladius, bir anlamda ilk Etrüskologlardandı. Kendi tarihlerinin ve yazılı edebiyatlarının hiçbiri hayatta kalmadığı için Etrüskler bir bilmece ve “gizemli” olarak kalır. Romalıların Etrusca Disciplina dedikleri ve Etrüsk dilindeki adını bilemediğimiz töreler kitabı bir yangın sonucunda yanmış, Valerius Maximus ve Marcus Titus Cicero tarafından tekrar yazılmış ancak bunlar da kaybolmuştur.
Bu kitabın bir vahiy kitabı olarak Tages (Etrüsk baş tanrısı Tin’in torunu da denilir) ve kadın peygamberleri Vegoia (sonraları o bir nimfa[8] veya sybilla[9] olarak kabul edilir) aracılığıyla oluştuğu belirtilir. Tages hakkındaki bilgiyi yine Cicero sayesinde ediniriz. Efsaneye göre Tages (adı Latincedir ancak arkasında Tarcies gibi bir Etrüsk adı bulunmalıdır.), bir çiftçinin tarlasını sürdüğü sırada pulluğun açtığı yarıktan, toprağın altından bir yetişkin olgunluğunda ancak çocuk görünümünde çıkar. Çiftçinin attığı çığlık üzerine etrafına insanlar toplanır. Tanrılarla görüşüp aldığı bilgileri, Etruria’nın dört bir tarafından gelen halka ve 12 şehir devleti krallarına anlatan Tages dikkatle dinlenilir ve anlattıkları yazılır. Bir gün insanlar arasında yaşadıktan sonra toprak altına girerek kaybolur. Adeta bir peygamber gibidir ve ilahi bilgileri insanlara verip yazdırır,[10] anlaşılan odur ki Etrüsklerin disciplina’sının arkasında daha arkaik zamanlara dayanan ilahi bir öğretmen bulunmaktadır.
Etrüsk mitolojisinin ikinci figürü Vegoia (Vegoie, Vegoe, Vegole, Vecu gibi isimlerle de anılır), Etrüsk dini kitabının önemli bir kısmını yazmış, sanatları başlatmış, hidrolik işlerin gizlerini öğretmiş olan kadın peygamber olarak tanınır. Tages ve Vegoia’nın yazdırdıklarına inanılan Etrusca Disciplina birçok bölümden oluşmaktaydı. Bu kitabın günümüzde bilinen bazı bölümleri: [11]
Libri Haruspicini: Tanrılara kurban edilen hayvanların iç organlarına bakılarak tanrıların isteklerinin yorumlanması.
Bu işi yapan rahiplerin adı Nestvis (Romalılarda Haruspex). |
Yazdırdığına inanılan: Tages |
Libri Acheruntici: Ölümden sonraki yaşamı, ölüm sonrası defin tören kurallarını anlatan kitap. | Yazdırdığına inanılan: Tages |
Libri Fulgurales: yıldırım yorumlama kuralları.
Rahiplerinin adı Frontac (Romalılarda Fulgurator). |
Yazdırdığına inanılan: Vegoia |
Libri Fatales: Zamanın öğretisini inceleyen kitap. Örn: Kişi veya devletin ne kadar yaşayacağının tespiti. | Yazdırdığına inanılan: Vegoia |
Libri Rituales: Kamusal ve özel hayattaki davranış kurallarını anlatan kitap. Şehir, tapınak kurma, mimari kurallar, savaşa hazırlık, dini ve milli törenlerin hazırlanacağı zamanın tespiti vb. | |
Libri Ostentaria: Doğayı ve doğa olaylarını yorumlayan kitap. |
Seneca ilginç bir yorum yapar: “Bulutlar çarpıştığı için şimşeğin yayıldığını düşünüyoruz; ama onlar -Etrüskler- şimşeğin yayılması için bulutların çarpıştığını düşünüyorlardı…bunlar oluyordu çünkü geleceği ortaya çıkarmak anlamındaydı.”[12] Etrüsk kralları sistemlerini devlet dinine o kadar derinden işlemişlerdi ki, göğün yaptırımı olmadan hiçbir senato ya da halk toplantısı yapılamaz, deniz veya kara savaşları başlatılamaz, savaş ilan edilemezdi.
Rönesans’a kadar hatırlanmayan Etrüskler, Rönesans sanatına ilham olmuş, 18. yüzyıldan itibaren Etrüsklerle ilgili çalışmalar ve Etrüsk hayranlığı yoğunlaşmıştır. Türkçe kaynaklar sınırlı olmakla beraber aralarında Adile Ayda (Etrüskler Türk mü İdi? kitabını yazmıştır) gibi Etrüsklerin proto-Türklerden olduğuyla ilgili çalışmalar da görülmektedir. Aynı şekilde Yunanlar, Arnavutlar, Macarlar da Etrüsklere sahip çıkmaya çalışmışlardır. İlk sorular “Etrüskler kimlerdi” olmuştur ve her çalışma kendi bakış açısıyla devam ettiği gibi, objektif çalışmalar da çoğunluktadır. Etrüsklerle ilgili yazımızın diğer konularını, dergimizin gelecek sayısına bırakarak yolculuğumuza devam edeceğiz.
DR. GÜLSEN ALTUNTAŞ
DİPNOTLAR
[1] Günümüz Çanakkale’sinde Hisarlık tepesi.
[2] Beekes, R.S.P. The Origin of Etruscans. 2003
[3] Mehmet Ali Kaya. Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih. 2017, syf 3.
[4] Yasemin Şiraz. Truva Savaşlarına Katılan Kavimlerin Kimlikleri ve Kökenleri, 2006, syf 10-13.
[5] Romalılar şehrin kuruluşu için MÖ 21 Nisan 753 tarihini verirler.
[6] Etrüsklerin Ludi adını verdikleri geleneksel oyunların, çeşitli gösterilerin, sonraları ünlü Romalı araba yarışlarının da yapıldığı yer olarak kurulan Circus Maximus, hipodromun karşılığıdır.
[7] Ludi: Etrüsk dilinde oyun.
[8] Nimfa: ormanlarda,kırlarda, sularda yaşayan periler, doğal, tanrısal dişi varlıklara verilen ad.
[9] Sybilla: Romalıların kadın kahinlere verdikleri isim.
[10] Pınar Özgün. Etrüskler. Esrarengiz Kavim.2019, syf 84
[11] Age, syf 87-92
[12] (Seneca- Quaestiones Naturales 2.32.2) (alıntı: Tom Rasmussen. Etruscan Rituel and Religion. 2011)
KAYNAKÇA
- Beekes, R.S.P. The Origin of Etruscans. Koninklijke Nederlandse Akademie vanWetenschappen, Amsterdam, 2003
- Massimiliano di Fazio. Religions of Ancient Italy.
Erişim Linki : (PDF) (Erişim tarihi: 27.07.2020)
- Pınar Özgün. Etrüskler. Esrarengiz Kavim. Cinius Yayınları, 1. Baskı, 2019.
- Tom Rasmussen. Etruscan Rituel and Religion. The Oxford Handbook of the Archaeology of Ritual and Religion (OUP 2011): 710-721
Erişim Linki : (PDF) (Erişim Tarihi: 20.08.2020)
- S. Convay. The Etruscan Influence on Roman Religion.
Erişim Linki : (PDF) (Erişim Tarihi: 20.07.2020)
- Sema Sandalcı. Eski Yunan-Roma Destanında Dardanos. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayı 1 (275-297), 2009.
- Mehmet Ali Kaya. Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih. Akademik-Der, tarih, Eğitim, Bilim ve Kültür Dergisi, Sayı 1, 2017.
- Uğur Candar. Buluntular Işığında Troas Bölgesi Kolonizasyonu. Lisans Tezi. Ege Ünv. Edebiyat Fak. Arkeoloji Bölümü.
Erişim Linki : (PDF) (Erişim Tarihi: 27.08.2020)