YALNIZLIĞIN DEĞERİ

Michelle Foucault bir yazısında “Eğer kişi yalnız olmayı başaramıyorsa başkalarıyla bir arada olmayı da başaramaz” demiştir, ünlü ressam Pablo Picasso ise “Büyük bir yalnızlık olmadan, ciddi bir iş ortaya çıkmaz” der. Oysa yalnızlık ilk bakışta olumsuz bir anlama sahiptir. Edebiyatta, sanatta yalnızlık genellikle olumsuz bir şekilde işlenmiştir, tablolarda tek başına duran figürler içimizde hüzün yaratır, şairler şiirlerinde şikâyet etmiştir yalnızlıktan. Aslında yalnızlığın kötü olarak düşünülmesi bir ön yargıdan, bir tür ezber düşünceden ibarettir. Gelin bu konuyu biraz irdeleyelim.

Hayatta karşılaştığımız onlarca doğal durum vardır ki biz onları kendimize göre yorumlayarak iyi ya da kötü olarak tanımlarız, oysa hayatın her alanında zıtlıkların diyaloğu vardır ve mutlak anlamda iyi ya da kötü yoktur. Örneğin; uyku ve uyanıklık, siyah ve beyaz, yaz ve kış, gündüz ve gece, nefes almak ve vermek… Bunlar doğal şeyler değil mi? Bir kişi hep uyanık kalmayı ister mi ya da hep yaz ayında yaşamak, her iki durum da başlangıçta güzel gelse de zamanla tatsızlaşacak ve değerlerini yitirecektir. Öyleyse diğerleri ile birlikte olmak ya da kısaca söylersek birliktelik ve yalnızlık birbirine karşıt olan durumlardan bir tanesi dahadır. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi sürekli birliktelik veya sürekli yalnızlık kişiyi bu durumdan bıktıracaktır.

Görmesini bilen için her durum bir fırsattır denilir. Romalıların ünlü “Carpe Diem”, yani “anı yakala” sözünü hepimiz duymuşuzdur. Anı yakalamak ya da anı yaşamak içinde bulunduğumuz durumun da farkında olmak, onu kabul etmek ve bize sunduğu tüm şartlardan faydalanmasını bilmektir. Daha önceki örnekteki gibi yaz ayında sıcaktan faydalanmak ve onun tadını çıkartmak gibi, o ana özgü verimliliği kullanmak. Bu durum yalnızlık için de geçerlidir: Yalnızlık içe çekilişin bir yoludur, tekrar diğerleri ile birlikte olacağımız zamanlar için güç toplamaktır, kalbin tekrar kasılmak için gevşemesidir.

Yalnızlığın faydalarından biraz daha detaylı bahsedelim: Herhalde hepimiz öncelikle iç hayatımıza olan faydalarını düşünürüz, evet, yalnızlık vicdanımız ile olan teması yakalamak için iyi bir andır, onun sesini duyabileceğimiz nadir anlardandır hatta. Vicdanımız sorular sorar ve biz de ona cevap veririz, hatalı davranışlarımızı ancak o sınırlı anlarda, vicdanımız ile baş başayken kabul ederiz ve yerine daha iyilerini yapmak için kendimize söz veririz.

Yalnızlık derin düşünmek için de iyi bir fırsattır. Nereden geliyorum, nereye doğru gidiyorum, neden varım, bir yaşam amacım var mı? türünden soruların hepsi son derece önemlidir ve bunları cevaplamak için kendimizle baş başa kalmalıyız. Kimse nereye doğru gittiğini bilmeden yürümeye devam etmek korkunçluğuna katlanamaz, öyleyse durmalı ve nereye doğru gittiğimizi kendimize sormalı ve cevaplamalıyız.

Maalesef çoğunlukla yalnızlıktan faydalanmak yerine ondan kurtulmaya çalışırız, yalnız kalma ihtimalimiz ortaya çıktığında kaçmak için her şeyi yaparız, bizi içimizdeki sesten kurtarması için televizyona, sosyal medyaya sığınırız, onlardan medet umarız, o değerli anları boşa harcamış oluruz ve fırsatı kaçırırız.

Son olarak sizlere yalnızlığın bir başka türünden daha bahsetmek isterim. Farklı yönelimdeki kişilerin benzer bir yolu, inziva adı altında yalnızlığı seçtiğini görürüz. Porfirius hocası Plotinos’un tefekkür için hayatının son döneminde inzivaya çekildiğini yazmıştır, Pisagor’un öğrencilerinden beş yıl boyunca konuşmayıp, sadece dinleyerek bir tür inziva içinde yaşamalarını istediği söylenir. Doğu felsefelerinde de filozofların sıklıkla benzer yöntemlere başvurduğunu görürüz. Tasavvufta da pek çok sufinin hayatının belli dönemlerinde bu uygulamaya başvurduğunu biliyoruz: İbn-i Arabi on beş yaşındayken yaklaşık bir yıl süreyle inzivada kaldığını anlatır, Mevlana’nın hayatından kesitler yazmış olan Ahmed Eflaki onun üç kez inzivaya çekilmiş olduğundan bahseder. Bu dönemin genellikle kırk gün sürmesi nedeniyle kırk sayısının Arapçadaki karşılığı olan “Erbain” ya da Farsçadaki karşılığı olan “Çile” bu dönem için kullanılan isimlerdir. Bugünlerde kullanılan karantina kelimesinin de Fransızca kırk sayısından gelmesi bir tesadüf olabilir mi? Bunu araştırmayı size bırakıyorum.

Sizlerle sağlıklı bir yalnızlıktan, kendi kendine yeterli olmaktan ve yalnızlığı iyi değerlendirebileceğimizden bahsettik. Her anımıza olduğu gibi yalnızlığa değer vermek ve ondan faydalanmasını bilmek, kendimizi tanımamıza yardımcı olacak, birlikteliklerimizi daha değerli kılacak ve hayattan zevk almamızı sağlayacaktır. Herkese mutlu ve sağlıklı günler dilerim.

MAHMUT ŞANSAL

Yaşamın Renkleri Videosunu İzlemek İçin:

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir