ÇABA
Zor zamanlardan geçiyoruz, Aktiffelsefe olarak Yaşamın Renkleri’yle sahip olduğumuz değerleri, erdemleri, iç güçlerimizi yeniden hatırlayalım istiyoruz. Erdem kelime kökeni olarak İngilizce ‘virtue’, Latince ‘Vir’den gelir. Bir potansiyel, güç anlamındadır. Türkçe erdem, gücün, erkin demlenmesi, büyümesi, olgunlaşmasıdır diyebiliriz… Ve içimizde muhteşem bir güç kaynağı, bir jeneratör, iç bir motor var bizim bile fark etmediğimiz nice kapıyı aralayacak… O kadar çeşitli güçler ki; adalet, iyilik, yardım severlik, nezaket, cesaret gibi geniş bir yelpaze… Biz çaba erdemi üzerine konuşacağız.
Felsefe bize soru sormayı öğretir, Bilge Sokrates “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez” derken ne kadar da haklıdır. İlk etapta sorularla başlamak yerinde olacak. Çaba nedir? Çabaya değer olan nedir? Çaba yaşama nasıl renk katar? Çabanın doğrusu eğrisi var mıdır?
Gelin önce etimolojisine bakalım yine. Türkçe çap-, çapmak, çapalamakla, içini dışarı çıkarmakla ilişkili, İngilizce, Fransızca veya Latince kökenlerine baktığımızda da effort, esforcier, exfortiare, ex-fortis gibi köklerden gelir yani içindeki gücü açığa çıkarmak…
Ne zaman çaba göstermeye ihtiyaç duyarız? Ne zaman bu güçleri kullanma ihtiyacı doğar? Bir zorlukla karşılaştığımızda, bir engele çarptığımızda mı sadece? Mesela herkes bencilce kendini düşünürken diğerlerini düşünmek için bir çaba çıkabilir mi içimizden? Alturizm ya da diğerkâmlık dedikleri erdemlerin çıkması için de bilinçli bir gayrete ihtiyaç duyulmaz mı? Erdemli bir yaşam sürmek de çabaya değen bir konu değil midir?
Erdemden konuştuğumuzda genel olarak erdemin bir iç denge hâli olduğunu hatırlamak yerinde olur, Aristoteles erdem için adil bir orta ölçü tanımı yapar. Erdem fazlalık ya da noksanlığın olmadığı tamlık ve olgunluğa giden yoldaki en önemli araçtır. Bir ters pendulum düşünelim, bir sarkaç ama ters duruyor… Fizik kuralları gereği bu sarkacın yukarıda durması onu hareket ettiren bir motor olmazsa mümkün değildir, sarkacın ağırlığı ile yer çekimine yenik düşmesi kaçınılmazdır… Erdemler de bunun gibi yukarıda ve ortada durur ve o hâli korumak için iç motorun çalışıyor olması gerekir. Ufak bir durgunluk bizi alaşağı eder ve yeniden yukarı çıkmak için daha büyük bir güce ihtiyaç duyarız… İçimizdeki güçleri keşfetmek o motoru çalıştırmak hayatın gelgitleri arasında, akıntıda sürüklenen bir tomruktan bir gemiye dönüşmek için içimizi kazmak ve kendimizi, karakterimizi şekillendirmek elimizdedir, hayatın zorlukları dediğimiz şey de tam bu noktada bir zanaate dönüşür…
Hayat akıp giderken herhangi bir zorlukla karşılaşmayan bir insan yoktur, zorluklar hayat okulundaki ödevler ya da sınavlar gibidir, geçersek daha büyüğü için hazırız demektir ve bir sınavı nasıl karşılarsak onun için nasıl hazırlık yaparsak, sonuç da ona göre olur yani karşıladığımız gibi uğurlarız bu sınavları.
Doğadaki hiçbir şey acısız çabasız doğmaz, dünyaya gözlerini açan bir bebek ilk nefeste acı çeker ama bir gayretle o nefesi almazsa yaşam sürebilir mi? Onu doğuran anne de acı çeker, çabalar… Bir tohum mesela, üzerindeki toprağın yükü altında kalır bir süre, beklediği yer nemli ve karanlıktır. Ama çimlenmesi için bu tür bir inzivaya ihtiyaç duyar, aksi hâlde yaşam, yeni filizler, umutlar çıkamayacaktır içinden. Evlere kapandığımız şu günlerde birkaç iyi tohumu saksıya gömüp sulayıp çimlendirmeyi deneyelim örneğin… İncecik filizlerin kendilerinden kat be kat ağır olan toprağı üzerinden atışını seyredelim… Sonra rengârenk çiçek açışlarını… Zor değil midir? Evet zordur ve çabaya değer olan da ataletten kurtulup çalışmaktır…
Bir çukura düşen eşeğin üzerine toprak atanları görünce, dehşete kapılıp kötülük ediyorsunuz diyen adamın tek taraflı bakışına eşeğin cevabı, üzerine atılan her toprağı ayaklarının altına alıp o kuyudan çıkması, yükselmesi olmamış mıdır?
Aklımızı zihnimizi doğru bir çabayla çözüme doğru yöneltmek gerekir. Sorunu gördüm kabul ettim ve şimdi çözmek için çabalıyorum…
Her zaman sorunlara bakarak, eksiklikleri eleştirerek iyi bir yaşam yaşamayı bekleyemeyiz.
Yanlış çaba başkalarının kusurlarını aramada, üstün gelme isteğinde çıkar karşımıza… Oysa ne güzel söyler Mevlâna “insanın değeri aradığı şeydir” diye. Ne arıyorsan değerin o kadardır. Kusur mu arıyorsun o kusur kadardır ederin; iyilik, yüce gönüllülük mü işte odur senin gerçek değerin…
Doğru çaba, arzuları iyi kontrolle elde edilen, zihnin konsantrasyonuna dayanır. Kendisi üzerindeki bu güç, insanın içindeki yüksek değerlerin harekete geçip kötü niteliklerinin tezahürünü engeller.
Doğru çaba; içimizdeki gücü yapıcı olarak açığa çıkarmak, hayal kırıklığına uğramadan yılmadan yorulmadan çabalamaktır. Filozof Seneca der ki “ummaz olursan yılmaz da olursun.”
Belki bazılarınız bu ismi duymuştur ama duymayanlar için çabanın fizik bulmuş hâli diye tanımlasam yeridir… Paul Wittgenstein. Wittegentein ailesinin büyük oğlu 1887’de Viyana’da dönemin önde gelen piyanistlerinin, bestekârlarının sıkça uğradığı bir evde dünyaya gelir… Çocukluğunda aldığı bu tesirle iyi bir piyanist olmuştur ama birinci dünya savaşında omzundan vurulur ve sağ kolunu kaybeder… Herkes onun artık piyano çalamayacağını ve müziği bırakacağını düşünürken o bu durumu beklenenin aksine çevirmeyi başarmış ve o zamana kadar hep iki elle çalınan piyanoyu sadece sol elle çalma teknikleri geliştirerek müzik tarihine damga vurmuştur. Paul Wittgenstein, piyanosunun başına geçtiği bir konserinde şöyle demişti: “Artık karşımda her anlamıyla yeni bir dünya var. Ben de ona sol elimden geldiğince bir şeyler sunmak istiyorum, umarım başarırım.” Başarmıştır da… Konser bittiğinde bütün salon onu dakikalarca ayakta alkışlamıştır…
Yani kader gayrete âşıktır derler ya, her şey olacağına varır elbet ama eğer dünyanın tarihini değiştiren liderler vazgeçseydi, en kötü şartlarda, en karanlık zamanlarda, en imkânsız görünen durumlar karşısında vazgeçselerdi, kara bahta ya da kör talihe lanet edip bıraksalardı tarihi değiştirebilirler miydi?
Siddhartha Goutama da acıyı aşmanın 8 katlı asil yolunda doğru çabadan söz eder. Tam çaba ve tam uygulama olarak anlatır bu erdemi… Zihnin sağlıklı hedeflere yönlendirilmesidir bu. Hayattaki amaçların netliği ve yüceliği, çabaya değer kılar yaşamı. Daha iyi bir dünya mı istiyoruz, güzelleştirelim dünyayı, bir ağaç dikelim mesela, bir canlının başını okşayalım şefkatle… Bir insanın kalbine dokunalım samimiyetle… Bunun için der Buda “ne yapıyorsanız -çok küçük önemsiz bir şey de olsa- sanki dünyadaki en önemli şeymiş gibi özenle ve eksiksiz yapmaya gayret edin”, en iyiyi içimizden çıkarana kadar… Zihni bencil isteklerden kurtarmak, arzu ve tutkuların içimizde köklenmesini, öfkenin, nefretin, zalimliğin, adaletsizliğin içimize yerleşmesini engellemek için sürekli bir çaba…
İzlediğim ilk günden itibaren, her zor durumda, boyumu aşan her engelde kendime hatırlattığım bir kısa video vardı… Bazılarınız izlemişsinizdir, olay Hindistan’da geçiyor… Trafiğin yoğun olduğu bir saatte yola bir ağaç devrilmiş ve yol kapanmış… Herkes bu durum karşısında şikâyet edip nefretle konuşurken çantası sırtında araçların arasından yürüyerek sakince gelen bir küçük okul çocuğu giriyor kadraja, tek başına kendi boyunun on katı büyüklüğünde ağacı hareket ettirmek için çantasını bırakıyor ve tüm gücüyle ağacı hareket ettirmeye çalışıyor. Tam o esnada yağmur da başlıyor ama küçük çocuğun yüzünde hiçbir tereddüt yok… Görünüşe göre bunu başarması imkânsız ama çocuk o kadar büyük bir inançla, içtenlikle ve neşeyle itmeye çalışıyor ki koca ağacı, bunu bir oyun gibi gören diğer çocuklar geliyor ilkin, sırılsıklam çocuklar büyük bir neşe içinde ama ağaç yine de yerinden milim oynamıyor… O söylenen, şikâyet eden büyükler, bu çocukların çabasını gördüğünde yardıma geliyor, ellerini ağacın altına koyuyorlar ve ağaç el birliği ile yerinden kaldırılıyor. Bulutlar dağılıyor, güneş yüzünü gösteriyor, yol açılıyor, trafik akıyor… Bu, o küçük çocuğun kocaman yüreğinden çıkan çabanın bir sonucudur… Ellerimizle bulutları süpürmek, yüzümüzü güneşe ve aydınlık yarınlara dönmek için…
Oradaki çocuğun saf çabası tıkanan, engelleyen şeylerin üstesinden gelen bir seçimdir, bilinçli bir çabadır.
Çaba hayatın yasasıdır, diyor filozof Delia Steinberg Guzman, sınırlar ve sınırlamalar için panzehirdir. Daha iyi bir dünya bırakmak ve daha iyi bir insan olmak çabaya değer.
EDA KARAKAŞ
Yaşamın Renkleri Videosunu İzlemek İçin: