Görüş Farklılıklarımızın Temeli
Felsefi olarak objektif ve subjektif dediğimiz kavramlar, insanlarda ne anlama gelir ve hayatlarımızı nasıl etkiler?
Bu kavramsal kelimeleri anlamadığımızda hayatlarımız karmaşa ve çatışma içindedir. Zaman kaybı da sürekli bu karmaşayı düzene ve çatışmayı uzlaşmaya döndürmekle kaybedilir. Gelin işin özüne inelim ve yaşamlarımızı daha dingin ve huzurlu geçirelim.
Objektif; nesneye ait, görünmeyen, bütünü yansıtan, amaç ya da hedef, öz olan ile ilişkilidir. Gören veya gözleyenden bağımsızdır. Kişisel olmayan, tarafsız anlamlarına da gelir. Platon’un İdealar Dünyasına aittir ve sezgiler, ilham ve de yüksek bilinç gibi daha iç araçlarla algılanabilir. Doğru olan, Gerçek olan ile ilişkilidir. Adil olandır.
Subjektif ise, özneye ait olan, yani bakan kişinin kendi algısı, düşünceleri, duygularıyla görünen dünyadır. Bu nedenle parçalı görünüm sergiler. Kendi bakış açısı, kendi penceresinden görünümdür. Zihnin, muhakeme eden (sebep-sonuç ilişkisi kuran) tarafıyla algılanır. Görünen dünyayı, önceki bilgilerimizle yorumlamaktır. Yanlı olan, Gerçeğe mesafesi olandır. Adalet terazisi, kötü niyetten olmasa bile, şaşmıştır.
Bu noktadan incelendiğinde; günlük hayatın içinde sürekli subjektif olarak, kendi görüşlerimize göre kişileri, olayları ya da yaşamı algılarız. Doğruya ulaşabilmek için algımızı genişletmeye, derinleştirmeye ve doğru verilerle beslemeye ihtiyaç vardır ki, bu konuyu bir önceki dergimizin önsözünde “Bilgi Piramidi” yazımızda irdelemiştim. Kısaca, subjektif bakış açısından objektif bakış açısına gidiş süreci, günlük dilde bilincin “toy”luktan “olgun”luğa gidişidir.
Bu süreç sağlıklı nasıl yaşanır? İlk olarak çevremizdeki veri/bulguların doğru olması, sosyal medyadan yayılan bilgilerin gerçeği yansıtması, haberciliğin doğru verileri aktarması ve yayması bu sebeple çok değerlidir. İkinci olarak, aldığımız eğitimin de “doğru bilgi”yi aktarması gereklidir. “Dünya düzdür” veya “bilincin evrimi diye bir şey yoktur” veya “insan, bu dünyaya yemek, içmek ve üremek için gelmiştir” veya “paradan daha üstün bir güç yoktur” diyen bir öğretmenin yetiştirdiği öğrenciler, Gerçeğe ulaşabilir mi? Aktarılan bilginin doğru olması şarttır. Bu nedenle, doğru-tarafsız eğitimin de yaygın olması, herkese ulaşır olması gerekir. Doğru bilgiye de bilim aracılığı ile, karşılaştırmalı inceleme ile ulaşabileceğimiz, tarihte kerelerce tekrarlanmıştır.
Tam bu noktada, neden birbirimizi yanlış anlıyoruz? Çünkü yorum yaptığımız konuyla ilgili bilgimiz ve verilerimiz eksik, hatalı ya da manipülatif olma riski taşımaktadır. Günlük dilde kullanılan “algı yönetimi” budur. Herkesin söylediği doğru olmayabilir, hangi kaynağa/kök bilgiye ve gerekçeye/verilere dayanarak söylendiği bilgisi daha önemlidir. Yüzeysel bilgi ve derin bilgi arasında da böyle bir ilişki vardır. Bir alegori (yani metafor, sembolik anlatım, temsiliyet, kurmaca metin) yapacak olursak, okyanusun dibi dingindir. Okyanusun yüzeyi ise tüm iklim koşullarından etkilenir ve karmaşa doludur.
Tüm bunlar ve dahası, birbirimiz arasında kutupsallaşma ve kutuplaşmadan kaynaklı öfke ve şiddetin kaynağıdır. İnsanların arasına nifak sokmak isteyenler, yanlış bilgiyi yayarlar. Siz siz olun, bütüncül olarak, kaynağını doğrulayarak bilgiyi kabul edin.
Verilerimizi ve bilgimizi araştırma erdemiyle karşılaştırarak, genişlettiğimiz, derinleştirdiğimiz ve her gün daha fazla nesnel olana, GERÇEĞE, adil olana, tarafsız olana yürüdüğümüz ve bu sebeple yaşamlarımızı daha dingin ve huzurlu yaşadığımız zamanlar dilerim.
Oya UYSAL