GÜZELLİK VE SANAT

Güzellik tanımlanamaz çünkü ilahi olanın hayattaki bir ifadesidir. Çirkinlik, faaliyeti için yaratılmış şekildeki bir kusurdan dolayı şekil içindeki hayatın kısıtlanması sonucu ortaya çıkar. Hayat, elverişli olan unsurları bir tür uyumlu şekil içinde sürekli bütünleştirmeye çalışır. Bu bütünleştirme tamamlandığında, güzel olan ortaya çıkar. Güzellik parçalarda değil ama bütünde dışa vurulan bir şeydir. Böylece hayat anlam doludur, iyi veya kötü ifade edilmiş “fikirler” ile doludur. Evrim sürecinin hepsi bu fikirleri ortaya çıkarma sürecidir. Bu fikirler henüz ortaya çıkmamış durumda bulunurlar; zamanı geldiğinde şekiller olarak tezahür ederler ve böylece madde evrilir. Bu Doğa’nın sanatıdır.

Fikir –her bir bütünleşmenin özüdür- tanımlanamaz bir şeydir, başlangıç noktası belirlenemeyen bir çember gibidir; incelenebilir, hesaplanabilir ama sınırlı, ölçülebilir nicelikler ile ifade edilemez.

Güzellik, iyilik ve doğruluk (doğru enerji olan eş kenarlı erdem üçgeni) birbirinden ayırt edilemez. Bunlar aynı Gerçeğin farklı yönleridir, Doğruluk doğası gereği zamana yansımış sonsuzluktur, ilahi düşüncenin fikirleridir; iyilik diğer şekillerle ve ifadelerle ilişkisinde kendini daha çok eylemde ortaya çıkarır; ilerlemenin sınırı ve sonu olmayan açık bir yayıdır. İyilik dış tezahürlerinde güzelliktir, kendi başına bir tanımdır; öznel iç anlamında doğruluk ve iyilik doğası gereği nesnel ve öznel olan arasındaki mükemmel dengedeki bir harekettir.

Güzellik, doğada ve ilahi düşüncenin bir parçasını ifade eden veya ilahi doğanın bir ışınını bedenleştiren sanatta bulunur. Aynı doğa evrensel hayatın bireysel bir odağı olan insanın bilincinde de bulunur. Her bir doğru fikir insanın zekâsına hitap eder ve yeteri kadar evrildiğinde onun tarafından kabul edilir. Bu fikir tarafından etkilenme olasılığı bulunduğu aşamada gerçekleşmeyebilse de insanda bulunur.

Bilme gücü adım adım mantık yürüten akıl değildir. Bilme kendisine sunulan şeyin bazı kısımlarını veya farklı açılarını bir anda hep birlikte algılar ve bundan bir şekilde etkilenir ki bu onun doğruluğunu kanıtlar. Böylece bir dizi sesler veya akortların müzik olduğu zihinsel bir inceleme olmadan kanıtlanır.
Tüm büyük fikirler ve en önemli keşifler insan zekâsında bir şimşek gibi çakarak ortaya çıkar.

Güzelin etkisi doğu geleneklerinde Budi terimi veya insandaki manevi sezgi olarak ifade edilir. Bunun doğası hakkında çok az şey biliyoruz ama bu sezgiye dokunulduğunda, saf bir mutluluk, bir birlik veya insanın asıl kökenine yakın olan iç doğasının biçimlendirme veya düzeni duygusu ortaya çıkar. Bu insana daha büyük bir bireysellik, insanı kendi eşsiz varlığına doğru bir adım yaklaştıran öznel bir etki duygusu verir, eylemde bir kesinlik duygusu uyandırır ve herhangi bir hüküm için gerekli olan içsel onayı verir.

Kişideki bu yetiye etki yapmayan çok güzel bir nesne veya bir doğru olabilir. Bunun için evrilmesi, dallanıp budaklanarak büyümesi ve bu güzelden ve doğrudan ayrı olan fiziksel dünyanın (veya daha aşağı dünyaların) olgularıyla temas etmesi gerekir. Bu yeti olgular dünyasının belirli bir alanında etkin olana kadar, bu doğrunun örtüsünü kaldırmak için zamanının gelmesini beklemelidir. İlkel insan, az geliştiği için kaba ve parıltılı bir nesneden hoşlanabilir. Ancak evrim yavaş yavaş ilerledikçe, algılamamız incelikleri görür hâle gelir ve sanattaki doğru değerleri yanlış olanlarından ayırabiliriz.

Sanatta bir otorite yoktur, onun değerini bilme içten doğal bir şekilde gelmelidir. Diğerleri tarafından kabul edilen bir otorite yanlış olabilir ve sanat dayatmalardan bağımsız olmalıdır. Aynı neyin doğru olduğunun bir tanımı olamayacağından, bunun sezgisi yavaş yavaş gelişir. En kapsamlı sentez ve en mükemmel olan kaçınılmaz olarak baki olan, insanın en derin doğasına hitap eder. Diğer tatlar, fikirler gelip geçmeli ve başkaları ile değiştirilmelidir.

Sanat her zaman güzel ile eş anlamlı değildir çünkü sanat sığ, basit bir hile olabilir; sadece tekniğin bir sonucu olabilir. Sanat amaçlar ile hiç ilgisi olmayan araçların sadece kullanımı değildir. Araçlar amaçlar ile ilişkilidir. Güzel olandan çok uzak bir psikolojik etki yapan ve sanat diye adlandırılan bir eserde hiçbir güzellik yoktur. Bu, hâlâ ayrışmaya ve maddileşmeye çalışırken hayatın aşağı inen yayına ait, bir tür kurnazlığı temsil edebilir. Sanat hayata tabi olan şekildeki en güzel ve en etkili olandır; en az madde en çok etkiyi yapacak şekilde kullanılır; her bir detay taşıdığı fikiri ilerletmek veya ifade etmek için akıcı bir şekilde tasarlanır.

Doğal nesnelerde bu akıcı tasarımı görürüz; bir yaprakta, bir kuşta, bir balıkta ve diğer birçok organik şekilde. Hayat içine girdiği unsuru fethetmek için ihtiyaç olan organları yaratır. Bu unsura veya ortama daha çok girebildikçe, kendini ifade etme gücü daha artar, bu eylemde yeterlilik demektir, doğasının kendini ifade edebilmesi güzelliktir. Böylece bir yönden güzellik diğer yönden yeterlilik ve işe yararlılık birlikte ilerler ve gelişir. Bu birleşme evrim ilerledikçe daha açık hâle gelecektir.

Güzellik hayatın akışını dile getirir. Bütün tezahürler bir şekilde olmalıdır ama şekil bir kısıtlamadır. Belirli bir etki yapmayı amaçlayan bir dizi sesler her tür diğer sesi dışlamalıdır. Kısıtlama bu şekilde bulunan hayatın kontrolü demektir. Ama şekil güzel olduğunda, hayatın kendi doğasını tezahür ettirmesini sağlar ve böylece amacını gerçekleştirir. Sadece düşünce ve eylemde mükemmel güzelliğe ulaşıldığında, gerçek memnuniyet veya gerçek kendini gerçekleştirme meydana gelir.

Güzellik duygusu uzayda, zamanda veya her ikisinde bulunan bir ilişkinin algılamasında bulunur. Bu ilişki madde olanda veye güzelliği ilişkilendirdiğimiz şeyde bulunmaz. Bu ilişkiye karşı en hassas olan kişi güzelliğin yansıdığı ortamdan bağımsız olarak onu en açık şekilde görebilendir. Bu o kişi için bir soyutlama, aynı zamanda yaşayan bir “fikir” olur. Bu fikir güzel olarak hissedilir çünkü kendisinde uyumun bir yasası bedenleşmiştir ve güzelin özü bu yasada bulunur. Bir olan birçok olur. Ancak birçok zamanla, birçok farklı yönde veya aynı merkezden çıkan farklı yarıçaplardan ortaya çıkar. Böylece sayısız farklılıklar ortaya çıkar. Ama birlik ile çokluk arasında Doğa’nın veya Tanrı’nın yasaları, soyut olarak yasa olan bir ilişki vardır. Bu yasalar belirli gerçekleri ve fenomeni birbirine bağlayan genellemelerdir ve düzenin temelidir. Bu yasa veya güzel bir şeyde olan bu yasaların bazıları tarafından etkilendiğimizde, buna güzel deriz. Bilincimiz bu yasalardan etkilenebilir çünkü bu onun doğasıdır. Evrenin yasaları olan bu yasalar bizim varlığımızın da yasalarıdır, saf doğasında insan evreni kaplayan hayatın merkezindedir.

Bütün sanatlar eğer güzel ise aynı yasaları bedenleştirmelidir çünkü bunlar birlik içindedir. Araçlar ile aklımıza hitap eden ilkeler aynı olmalıdır. Farklı sanatlardan farklı şekillerde etkilenen bilinç aynıdır. Bu şekilde etkilenmesi bunların birliğinin bir işaretidir. Bilinç plastik bir şeydir, çabucak ve kolayca şekillenebilir. Ama şeyleri her zaman şartlanmamış saf bilinçle görmeyiz, değerini takdir etmeyiz veya hüküm vermeyiz; ama bu bilinçte ilahi doğanın nitelikleri, onun güzel tezahürlerine tepki verebilme gücü bulunur. Bu bilinçte, kendisine sunulan şeyin doğasını dürüst ve doğru bir şekilde yargılayan bulunur, bu bir şeyin gerçekten güzel olup olmadığını, Tanrı’nın yasalarıyla uyumlu olup olmadığını söyleyebilir.

Sanatın etkisi mükemmel bir şekilde hüküm verebilen ama zorla bir şey kabul ettirmeyen insandaki sezgi üzerinedir.
Güzel olmayan sanat sahtedir; sanat bir etki yapmak değildir. Birinin farkında olma ve anlama çemberi büyükse, bunun sınırlarını işaret eden birbirinden ayırd edilebilir noktaların sayısı da çok olacaktır. Bu çember genişledikçe, ilahi düşüncenin dünyasındaki her bir “fikrin” her bir noktasının farklılığı ve anlaşılırlığı artar. Daha belirgin bir şekilde ve açıkça algılandıkça, maddeleşme ve şekiller planına daha kesin bir şekilde yansıtılabilecektir.
İlahi veya göksel bir fikrin her bir somutlaşması bir başyapıtın yaratılmasıdır, başyapıt aracılığıyla bu fikrin örtüsü açılır veya fikir açığa vurulur. Böylece sanat boş gibi gözüken ama yine de ışıldayarak aydınlanmış gökyüzünden fikirleri tezahür ettirmek için bunları hapsedecek şekillerin içine yerleştirmektir.

*İnsanın İlgisi (The Human Interest, N. Sri Ram, Adyar, 1950) adlı kitabından seçilmiş bir makale.

N. SRİ RAM

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir