Çoğunlukla, beklenmedik değişiklikler ve karmaşa durumunda ya da birden kendimizi içinde bulduğumuz farklı yaşam tarzında insan, kendi duyguları içine daha fazla kapanma başka bir deyişle içe kapanma eğilimi gösterir. Çünkü ani ve hızlı değişiklikler ile -doğal olarak- nasıl baş edeceğimizi bilemeyebiliriz. Genelde, hayatımızda anlamı olmayan, anlam veremediğimiz, neden-sonuç ilişkisi kuramadığımız şeylere, durumlara karşı güçlü duygular sergileyemeyiz. Böyle durumlar karşısında da endişeli, gergin, stresli ve canımız sıkkın olur. Tam bu noktada şunu hatırlamakta fayda var:

Duygular birer veridir, talimat değil. Bir bilgidir, uyarandır. Onları olduğu gibi doğru kabul etmek yerine; bize öğrettiklerini anlamaya çalışıp, bunları kullanabiliriz. Bize gösterdiklerini ve bize fark ettirdiklerini anlamaya çalışmakta fayda var. Örneğin, gündelik rutinden canımız sıkılıyorsa ve bu bizi kötü hissettiriyorsa, burada kötü hissimin bana öğretmek istediği bir şey saklıdır. Kötü hissediyorum, çünkü sorun rutinin olması değil rutin olanın bize aynı, monoton ve pasif gelmesi. Çekilen can sıkıntısı, yeni bir yaratıcılığın ortaya çıkmasına, yeni bir karşılamaya doğru atılan ilk adımdır. Bizim için kasou fark etmemize sebep olacak bir mihenk taşıdır. Ona saplanmamız gerekmez ama bu can sıkıntısından faydalanabiliriz.

İçinden geçmekte olduğumuz kaygı, endişe, geri çekilme, edilgen hissetme gibi hâllerin devam etmesine izin verirsek, geleceği biçimlendirme sürecine katılma şansımızdan feragat etmiş oluruz. Ancak bunları fark edip bize ne öğrettiklerini anlamaya çalışırsak, karşımıza yaratım için bir imkân çıkmış olur. Günümüzü ve yarınımızı şekillendirmek, alacağımız bir yaratma kararıyla başlar. Bilgi edinme ve kavrama süreçlerinden önce karar vardır. Çünkü sahip olduğumuz tecrübenin hatırlanması, gelecekle ilgili hangi kararları aldığımıza bağlıdır.

Kendimde hangi güçlü yanları inşa etmek istiyorum?

Bunlar için elimdeki araçlarım neler?

Hangi alışkanlıklarımı değiştirmek istiyorum?

Temas etmek istediğim ilham verici unsurlar neler?

Çünkü yaratma sürecinde dağılma ve birleştirme birlikte gerçekleşir. Şu dönemde hissettiğimiz tüm kaotik duygu durumlarını ve zihnimizi istila eden endişe uyandırıcı fikirleri dağılmanın bir parçası olarak ele alabiliriz. Tıpkı mitik Zümrüdüanka kuşu gibi yok oluşun hemen ardından başlayan oluştur, yaratma süreci. Anka kuşu gibi, küllerimiz bir sorunun ateşi ile yanmış ve kül olmuştur ancak şimdi bir yaratma kararı ile o küllerden yeniden doğabiliriz. Kendimizde veda etmek istediğimiz unsurlar bir tarafta yer alırken; diğer tarafta da neyi yeniden doğuracağımızı, canlandıracağımızı ve ortaya koyacağımızı seçtiğimiz bir süreçtir yaratma süreci. Belki de bu süreç, ilham almaya en çok ihtiyaç duyduğumuz zamandır.

Filozofların bize aktardığı, ilham için tek bir köprü veya bağ yoktur. Sadece daha mükemmel fikirleri ve durumları güçlü bir şekilde istemekle o bağ kurulabilir. Bu yüzden bir yaratma süreci daha iyi, güzel, adil ve doğru fikirler ile başlar. Klasik tarzda felsefenin aktardığı gibi yaratma süreci zihinde başlar. Bütünsel ve güzel düşünceler zihinde ilk kıvılcımı yakar. Karşılaştırmalı mitoloji üzerine pek çok eseri olan Joseph Campell’in aktardığı gibi “Uygarlıkları harekete geçirici ve dönüştürücü güç ilhamdır. Mesaj kalpten kalbe zihin yoluyla geçer. Zihin ikna edilmediği yerde bir mesaj iletilmez.” Biz de bu dönemde kalbimizde o ilham kıvılcımını yakacak yüksek fikirleri arayabiliriz. Bu ilhamın kıvılcımı yaratıcılığımızı uyandıracak güç olacaktır.

İlhamdan alınan gücü yaratıcılığa dökmek için anahtar yaratıcı cesarette yatar. Toplumun ve insanın kendisini inşasında yeni biçimler, semboller, modeller ve metotlar bulmak için yaratıcı cesarete ihtiyaç var. Mitolojik öykülerdeki kahramanlar, tarihi karakterler, filozoflar, bilim insanları ve sanatçıların hikâyelerini okumak veya biyografilerini izlemek bizlere ilham olması için doğru kaynaklardır. Çünkü yeni bir şeyler yaratma işi insanda coşku ve neşe uyandırır. Yeni bir fikir, bir keşif, bir konuşma veya paylaşım, yardım hepsi güneşin doğuşu ve batışı arasındaki zaman diliminde gerçekleşir. Fakat yaratma sürecine katıldığımız için o gün diğer günlerden farklı hatırlanır. O günü farklılaştıran, bize o ilhamı yaratıcılığa dönüştürme imkânı sunan, derin bir cesareti içten içe beslememiz gerekir.

Bilinenin aksine yaratıcılık için gerekli unsurların tam olması gerektiği fikri doğru değildir. Dr. Richard Farson (Faw-sun), toplumun en değerli insanlarının çok kötü çocukluk şartlarından geldiğini vurgular. Bu insanların yaşamları, içinde bulundukları kültür ve çevre şartları incelendiğinde hiç de olması gereken sağlıklı unsurları taşımadıkları görülür. Aslında bize ilham veren karakterlere araştırdığımızda, çoğu zaman yeterli araç gereci ve elverişli bir ortamı olmadığını görürüz.

Aristoteles’in de dediği gibi “Çünkü gerçekten iyi ve aklı başında kişinin, talihin cilvelerine onurlu bir şekilde katlanacağını ve elindekileriyle hep en iyi şekilde davranacağını düşünüyoruz, tıpkı iyi bir kumandanın, bulunduğu ordugâhı savaşa en uygun şekilde kullanması, iyi ayakkabıcının da ona verilen derilerden en iyi ayakkabıyı yapması gibi, tüm öteki sanatçıların da.”

Bilinç, sınırların farkına varılmasından doğup çıkar. Hiçbir sınır olmasaydı, bilinç de olmazdı. İnsan kişiliğine konan sınırlara karşı durmak, genişletici bir durumdur. Tıpkı yıkım ve yapımın birikte olması gibi, genişlemek ve derinleşmek için sınırların da olması gerekir. Sınırlanma ve Genişleme el ele yürür. Çünkü yaratıcılık, bilincin odaklanarak insanın kendi dünyasıyla karşılaşması sonra kişiliği tekrardan inşa etmesidir. Kişiliği önce yıkar sonra tekrardan inşa ederiz. Bu yaratıcı süreç bize kendi potansiyellerimizi tanıma fırsatı sunar ve coşku verir. Bugünün sınırlanmışlığına da bu açıdan bakabiliriz. Krizler ve sınırlar aslında bilincimizin genişleme, yaratıcılıkla coşkuyu içinden çıkarma kapılardır.

Tabi diğer bir yandan yaratıcılığı ortaya çıkarmak, ona karşı hareket eden eylemlerden sakınmayı da gerektirir. Bilinç koymadan ve karar vermeden otomatik yapılan uğraşlar, uykumuzun geldiği kanepede uyuyakalmak, TV izlemek, kesintisiz müzik dinlemek gibi potansiyellerimizle karşılaşmamızı geciktirir. Bu yüzdendir ki yaratıcılık ve farklı şeyler denemek kavramları bir arada kullanılır. Fakat dışrak araçları değiştirmeden önce kişinin yaratma sürecini götüren kararlara ve bu karara götüren iyi ve mükemmel örneklere ihtiyacı vardır. Bu sebeple daha ruha ait faaliyetler: bir şeyler okumak, sanatsal bir etkinliği yaşamın içine katmak, gözlemlemek, fikirler üzerine düşünmek ve derinleşmek bir şeyler yaratma sürecinde faydalı araçlardır.

Hayalimizin ışığında karar verdikten sonra merkeze alınan fikri yeşertmek için düzenli ve ritimli bir şekilde yürüyüş başlar. Yaratma sürecindeki patikada güzel olanla, mutlu edenle ve iyi olanla karşılaşır insan, mükemmel olanla değil ki zaten, onu tanıma arzusu bizi diri ve güçlü tutar hayatta. Biri için değildir yaratma süreci, insanın kendisine rağmen kendisi içindir. İnsanın kendini tanıması ve hayrete düşürecek yeni dünyaların keşfine götürmesi içindir.

İçimizde bizi keşfin kıyılarına sürükleyen yaratıcı güce kulak vermediğimizde kendini başka şekillerde ortaya koyar. Kimi zaman bir TV ekranında gördüğünü kıskanarak ya da öğretmek yerine çocukların legolarını yapan bir baba olarak, video oyununu bitirir bitirmez yenisine başlamak gibi gösterir kendini. Shakespeare eserindeki karakter Kral Lear “Kim olduğumu bana kim söyleyebilir?” diye sorar. Bu zorlu soruyu kendimize sorduğumuz an, eğer merak ediyorsak keşif süreci ve yaratma aynı anda başlar. Filozof, gönüllü, yazar, sanatçı ruhunu yaratmak elimizdedir. Tüm bunlar için ilhamın ne olduğunun somut cevabı elimizde olmayabilir. Yaratıcı süreç parçalanmaya, karmaşaya ve cansızlığa karşı bir mücadeledir. Dağılmanın başladığı noktada, tıpkı bin parçalı puzzle gibi parçalar arasındaki bağı görebilmek ve onları birleştirme cesareti ve zekâsı gösterebilmektir. Yaratma süreci hayalin, kararın ve organizasyonun ayakları üzerinde duran güzel bir masadır. Masanın dayanıklılığı, estetiği ve yararı bireyin potansiyelleriyle birinci dereceden doğru orantılıdır. Uyum ve bütünleşmeyi doğuracak olan güçtür yaratıcı süreç.

Hepinize yaratıcılığınızı keşfedip, oradan güç alacağınız günler dilerim.

ERAY ÖZTÜRK

Yaşamın Renkleri Videosunu İzlemek İçin:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir