GIORDANO BRUNO
Sokrates’ten günümüze kadar düşünceleri sebebiyle öldürülen Engizisyon Şehitleri ve onlardan biri “Tıpkı bizimkisi gibi tehlikesiz ne konuşulabilen ne de susulabilen zor zamanlar.”
(Büyük hümanist Luis Vives’in Erasmus’a yazdığı mektuptan, 1534)
Giordano Bruno 1548 yılında Vezüv’ün eteklerinde küçük bir merkez olan Nola’da doğdu ama volkanik ve Napoliten köklerini kaybetti. 1563’de Dominiken Birliği’ne girdi. 1576’da bir görüş ayrılığı sebebiyle tedirginlik duydu ve Dominiken elbisesini bırakıp kaçtı. Oradan hareketle, Avrupa’daki gezgincilik hayatına başladı ve Galileo, Paracelsus, Leibniz, Spinoza, Newton’u izleyerek yeni din ve yeni bilim üzerindeki düşüncelerini derinleştirdi. Hristiyanlar tarafından putperestlerin kült yerlerinin tahrip edilmesini kınıyordu. Kalvin’in Cenevre’sinde hiç sevmediği iki yıllık bir misafirlik geçirdikten sonra bazı konferanslar vererek Toulouse’da kaldı, daha sonra 1851’de Paris’e gitti. Hafıza sanatı konusundaki kitaplarının yayımı kral Enrico lll’ün dikkatini çekti ve bir büyücü olarak tanınmasına yol açtı. Öğretileri Sorbonne’da yasaklanmıştı çünkü dinsiz bir kişi olarak tanınmıştı fakat o, Gerçek Okuyucular Birliği’nin (ileride Fransa Birliği olarak adlandırılacak) öğrettiği şeylerden daha azını öğretmiyordu.
Sadece bir mnemotecnica (hafızayı kuvvetlendirme tekniği) olarak sayılan klasik hafıza sanatı Oata Çağ’da uzun bir tarihe sahiptir. Romalı hatipler Cicero ve Ouintiliano’nun da yararlandığı Ad Herenniumlar (Üç temel hafıza kitaplarından biri) içinde belirtilmiş bir mnemotecnica’yı kullanıyorlardı. Bir yapı içerisinde birbirini izleyen yerleri ezberlemek ve bu ezberlenmiş yerlere konuşmanın noktalarını hatırlamaya yönelik imajlar koymaktan söz ediliyordu. Konuşmacı, konuşmasını yaparken hayal gücü sayesinde ezberlemiş olduğu yerlerde geziniyor ve gezerken de konuşmasının figürlerini ona hatırlatan imajları birbirine bağlıyordu. Rönesans süresince bu moda Neoplatonikler ve Hermetikler arasında yayıldı. Bundan böyle, “topografik” bir sistem gibi, kozmik düzen içerisinde arketip imajları hafızaya yazmaya izin veren bir metot olarak tanındı. Kısacası kozmosu tanımak için bir iç yoldan söz ediliyordu. Tılsımlı ve göksel imajlardan yararlanarak mnemonik imajlarda olduğu gibi büyücü, hayal gücünün büyülü organizasyonu ile ahenk içerisindeki bir kişilikle, herhangi bir şekilde kozmosun güçleri ile donatılmış olarak evrensel bilgiyi elde etmeyi umuyordu. Klasik hafıza sanatı olağanüstü değişiminin doruğa ulaşmasını Bruno’ya borçludur. Hafıza üzerindeki başlıca eserleri; “Fikirlerin Gölgeleri” ve “Kirke’nin Şarkısı”. İlki Fransa kralı III. Henri’ye atfedilmişti. Hafızanın büyüsel sisteminin dayandığı imajların listesi kitabın büyük bir kısmını oluşturmaktadır: Mısırlılara göre gezegenlerin spiritlerinin imajları, gezegenlerin imajları, ayın durumlarını temsil eden imajlar, astroloji ile ilgili imajlar. Hayal etmeye Zodyak’taki figürler etki ettiğinde, “sadece hafızaya değil, ruhun bütün güçlerine olağanüstü şekilde yardım edecek figüratif bir sanatı eline geçirebilirsin”.
1583’ün başlarında Giordano İngiltere’ye doğru yola çıktı ve Fransız elçiliğinde misafir olarak kaldı. “Küllenme Çarşambası Akşam Yemeği’nde” konferanslarını yarıda kesen “kılı kırk yaran gramercileri” şiddetli bir biçimde eleştirerek, Oxford’taki tecrübelerine değinmiştir. Bu eserinde, Kopernik’in gezegenlerin kendi etraflarında dönmesi teorisini savunmaktadır; ama Bruno bilim tarihinde ünlüyse bunu evrenin sonsuz olduğu yani evrenin sonsuz uzayda bulunan sayısız dünyalar tarafından oluşturulmuş olduğu düşüncesini güneş merkezsel sistem ile birleştirmesiyle hayal gücünün yaptığı olağanüstü sıçramaya borçludur. Tamamen Eski Mısır karakterli olan Bruno’nun mesajı “Galip Hayvanın Kovuluşu” kitabında çok açık görülmektedir. Giordano bu kitapta Mısırlıların dinini ve “her şeyde Tanrı’ya” tapmalarını övmektedir. “Kovulma” gelecek dini ve ahlaki reformu, göklerde başlayan reformu temsil etmektedir: bu reform bir gezegensel tanrılar konseyi tarafından saflaştırılmış, yeniden şekillendirilmiş Zodyak’ın imajlarıdır ve bundan da göksel etkilerin sayesinde aşağıdaki dünyanın yeniden şekillenmesi ortaya çıkmaktadır.
“Kahramanca Çılgınlıklar Üzerine” adlı kitabı, her şeyde tanrısallığı gören ve doğanın üzerinde olan tanrısal birliğe, düşüncelerin kaynağına kadar sayısız biçimlerde bulunması sayesinde nasıl yükselenilebileceğini bilen, güzel ve karışık imajların yapısının yardımı ile Bruno’nun dininin geliştiği bir seri mistik veya felsefi aşk şiirini içermektedir. Çılgın, aşık, şair özellikleri Giordano Bruno’nunkinde olduğu kadar kompleks bir birlik içerisinde asla görülmemiştir.
Giordano 26 Mayıs 1592’de hapsedildi. O günden sonra onun için sadece ölümüyle bitecek olan sekiz yıllık işkence ve zindan hayatı başlamıştı. 17 Şubat 1600’de Roma’da Campo De Fiori’de (Çiçek Meydanı) canlı olarak yakıldı. Giordano Bruno ideolojik engelleri hiçe sayarak bütün insanların hangi ülkede olursa olsun düşüncelerini ifade edebilme hakkını, hoşgörü ve özgürlük ile birlikte insanın saygınlığını savunuyordu.
Giordano, büyücü, filozof, şair, çılgın, bilim adamı, gözlemci olarak, basitçe aşkı savunuyordu ve karanlıkçı kilise de çok zaman önce kendisinin kaybetmiş olduğu şeylerin mesajcısı olan, dinini bırakmış bir kişinin ortaya çıkmasına dayanamıyordu. Kilise onun üzerinde haklıydı, ama insanlık kiliseyi cezalandırdı.
HERMETİZM
Barbar işgalleri, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ve bunu izleyen genel bir Orta Çağ gerilemesinden sonra büyük bir bölümü unutulmuş olan antik kültür, Arap dünyası ve Konstantinopolis Yunanlıları tarafından saklanan el yazmaları sayesinde Avrupa’da yeniden keşfedildi.
Giordano Bruno, devrinin eğitim görmüş insanlarının Antik Düşünceleri yeniden ortaya çıkarmalarına ve geçmişin okullarına kendilerini adamalarına ortak olmuştur.
Giordano Bruno, her biri kendi iç evrimi doğrultusunda hareket eden bir tekerlekler sistemi ile bir araya getirilmiş karmaşık imge grupları yardımıyla zekânın evrenin anlaşılmasına ulaşmasını sağlamayı öneriyordu. Öte yandan, arketip imgelerine uygunluklarından ötürü seçilmiş ve sihirli bir güce sahip tılsım imgelerinin gücü, evrenin bir yansıması olan insanın tanrısala ulaşmasını sağlıyordu.
BÜYÜ
Korkutulmuş ve aşağılanmış Orta Çağ büyücüsü, kilise tarafından yasaklanmış olan sanatını gizli olarak icra ederdi. Rönesans’ın bilgelerini hareketlendiren ayrıcalık onlara esin kaynağı olmuş eski yazarlardan gelirdi. Pitagoras, Platon, Plotinus ve hepsinden daha eskisi, büyünün vatanı olan Mısır asıllı Hermes…
Evren, herhangi bir noktasındaki bir hareketin, bir çakıl taşının su birikintisinde yol açtığı dalgalar gibi bütüne yansıdığı sürekli bir bütünlüktür.
Öte yandan ilişkililik prensibine göre “Yukarıda olan Aşağıdaki, aşağıda olan yukarıdaki gibidir” (Corpus Hermeticum); herhangi bir noktada olagelen bir şey ilişkide olduğu diğer noktalar, diğer varoluş boyutları üzerinde de etkili olur, tıpkı bir müzik notasındaki armonilerin diğer oktavlarda titreşmesi gibi…
Bu karşılıklı ilişki akımını ve evrenin bir ucundan diğerine koşan bu benzetmeleri tanımak ve bunlara hâkim olmak bilgenin sanatıdır. Bruno için düşünür, bilge ve aziz olan bu insan “evrenin imgesine dönüşmek ve Doğa’nın güçlerini kendisine mal etmek için kendisinde var olan mükemmelliğin ayırdında olan” insandır.
İskenderiye’de II. yüzyılda doğmuş ve Yunan düşüncesiyle Doğu düşüncesini kaynaştıran Neo-Platonizm onda derin etkiler yapmıştır.
Bruno, Pitagoras ve Platon’dan geçerek kesintisiz bir biçimde süregelen bir bilgelik geleneğinin başlangıcı olan, en yüksek seviyedeki antik devirlerin Mısırlı ermişi Hermes Trismegiste’nin, (üç kez daha büyük anlamında) öncüsü olduğu (ve ll-lll. yüzyıldan beri unutulmuş olan eserleri XVI. yüzyılda Malcile Ficino tarafından çevrilen) hermetik geleneğin savunucusu olmuştur.
EVREN
XVI. yüzyılda, resmi evren görüşü – Kiliseninki-, II. yüzyılda yaşamış bir Yunanlı düşünür olan Ptolemaios’a ait olanıdır. Bu görüşe göre merkezde dünya hareketsiz durmakta, güneş, ay ve diğer gezegenler onun etrafında dönmekteydi.
Kopernik, güneşin merkezde olduğu ve dünyanın da hem güneş hem de kendi etrafında döndüğünü öne sürerek, yaradılışın ortasında insana ayrıcalıklı bir yer veren dini görüşü sarsmıştır. Kopernik, bu görüşlerinden dolayı kilise tarafından mahkûm edilmişti.
Giordano Bruno, Kopernik’in görüşlerini savunmuş onları aşmıştır da. Evrenle ilgili görüşleri bugünkü bilimsel görüşlere şaşırtıcı derecede yakındır: sonsuz, dolayısıyla bir merkezden yoksun ve ebedi olan uzay içinde, can verilmiş sürekli bir devinim ve evrim içindeki sayısız yıldız…
Tanrı Bir’dir, her yerdedir, hem de her şeyin üzerindedir, dünyanın ve tüm algılamaların dışında, kendinden çıkan ve onu açıklayan (etimolojik anlamda Tanrı’nın dışa vurumu olan) evrenden ayrıdır. Hem her yerdedir hem de her şeyden üstündür. Birlik içinde çelişkiler onda çözümlenir, zıtlıklar onda buluşur.
Aslında birbirinden ayrılmaz olan Zekâ, Ruh ve Madde tanrısallığın üç görümüdür. Bileşenler, sürekli dağılarak Tanrı’nın kısacık ömürlü sayısız yansımalarını değişik şekillerde ortaya çıkarabilmek için yeniden bir araya gelir.
Her varoluşun başlangıç noktası olan Zekâ, değişik şeyler oluşturabilmek için maddenin içinde olan sanatçıdır.
Belirsiz, canlı, bir ve ölümsüz, bölünemeyen atom parçacıklarına ayrılabilen Madde, onlara malzeme sağlar.
Ruh onlara biçim ve can verir. Bir çimen filizinden yıldızlara kadar her şey hareketli ve canlıdır.
BELLEK
Klasik akılda tutma sanatı, Romalı konuşmacılar ve daha sonra Orta Çağ vaizleri tarafından uygulanan kimi teknikler.
Bu teknikler anımsamayı bir iletkenle birbirine bağlanmış zihinsel imgeler yardımıyla kolaylaştırmaktan ibaretti (örneğin bir yapısının içinde bir bölümden diğerine yapılan zihinsel bir gezi gibi). Akılda tutulması gereken her madde için bir imgenin varlığının söz konusu oluşuydu.
Akılda tutma sanatı Rönesans’ta yeni gelişmeler gösterdi ve ona büyülü-dinsel bir boyut kazandıran Giordano Bruno ile zirveye ulaştı.
KAHRAMANLIK
Giordano Bruno’nun kahramanı, kendi doğal halinin dışına, tanrısallığa ve Birliğe geri dönüşü denemek için, insanüstü bir çabayla çokluğun ve değişikliğin baştan çıkarmalarının ötesine tırmanır.
Anlamının en yüksek düzeyde aşk, mükemmelliğe doğru bu yukarı çıkışın -veya merkeze doğru inişin- itici gücüdür.
Amaçtan sapılmayacağına şüphe bırakmayacak olan zekâ ve irade gibi bütün doğal yetenekler harekete geçirilir; güç, tedbirlilik, kararlılık, yalınlık vs. gibi erdemler geliştirilir.
Tanrısalın yürek sızlatan özlemiyle kucaklaşmış olan kahraman, karşı konulmaz bir çekim kuvveti uygulayan Mutlak olanı yakalayamamanın ıstırabını tanır.
Bruno, bu umutsuz kendini aşma çabası içinde onu ileri atıp taşıyan bu dayanılmaz hamleyi şiir yoluyla anlatmayı denemiştir.
GİORDANO BRUNO’DAN DEYİŞLER
– Zorluk öyle bir şeydir ki alçakları vazgeçirmek için düzenlenmiştir. Kolay ve kaba şeyler kaba insanlar ve sokak insanları içindir.
– Doğanın her üretimi bir değişikliktir ama öz daima aynı kalır çünkü sadece tek bir öz vardır. O da ilahi ve ölümsüz olandır.
– Herkes Gerçeğin, Birin ve Var olanın aynı şeyler olduğunu söylemeyi bildi ama insanlar bunu anlamadılar. Bazıları gerçek bilgelerin düşünme şekline ulaşmadan, konuşma tarzlarını uyguladılar.
– Yaşamın amacı Kaderi anlayabilmektir çünkü bu bilgi gerçek Kurtuluş olan Tanrı ve Sonsuzla birleşme bilincine bizi yöneltebilen tek şeydir.